"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

Muş'ta, Ermeniler'in yaptığı Türk Soykırımı

Unknown | 09:20 | 0 yorum

Muş'ta, Türk Soykırımı

  Muş ilinden Mehmet Resul’un andlı sorgusudur:

  Ben, asker olarak savaşta bulunuyordum. Aldığım yaradan ötürü, Bitlis’e doğru çekilen birliği izleyemediğim için, yaralı ve sakat üç erle birlikte geri kaldık. Az sonra, Rus kazaklarının öncüleri olan Ermeniler yanımıza geldiler. Arkadaşlarımızdan, Harputlu Hüseyin adındaki erin gözlerini çıkararak, “Kalk bak, Türk askeri geliyor mu?” dediler. Sonra, zavallıyı kurşunlayarak şehit ettiler.

  Diğer erin, sağ yanından, derisinin bir kısmını yüzerek çanta biçimine soktular. Bu zavallıya da, “Elini sok, bu çantada padişahınızın parası var mı?” diye işkenceye başladılar, sonra da şehit ettiler.

   Üçüncü arkadaşımızı yere yatırıp, tenâsül aletini kestiler; sonra ağzına koyarak, “Bu boruyu çal, size Osmanlı askerinden yardıma gelsin!” yollu aşağılamalardan sonra, onu da şehit ettiler.

  Artık, sıra bana gelmişti. Bu alçaklıkları yapanlar, bana, yabancı gelmiyorlardı. Yüzlerine baktım, içlerinden üçünü tanıdım. Bunlardan birisi, Muş Ermenileri'nden ve Çıkar yöresinden Keşiş oğlu Aram; ikincisi yine, Muş’un Yaş yöresinden Bağdasar Körük oğlu Alkesam; üçüncüsü, yine aynı yöreden Avukat Herant Efendi'nin oğlu Herant idi.

   Bunlar, beni bir dereye götürdüler. Yaktıkları ateşte; tüfeklerini, şişlerini güzelce kızdırdıktan sonra, beni yirmi dört yerimden dağladılar. Yalvarmalarıma, bağırıp çağırmalarıma, sızlanmalarıma asla kulak asmıyorlardı. O sırada, birkaç Rus askeri yetişti. Bunlardan birisi, beni ölümden kurtardı. Bu asker, gizlice, kulağıma Rusya’daki müslümanlardan olduğunu söyledi.

   Sonra; Rus, Kazak ve Ermeni çeteleriyle birlikte Bitlis’e doğru yola çıktık. Yolda kaçak kafilelerine, ordunun arkasından göçen zavallılara rastladık. Ermeniler, bu savunmasız kadın ve çocuklarla, zavallı yaşlılara şiddetle saldırıyor; yürekler parçalayıcı, insanlık dışı vahşilikle zavallıları öldürüyorlardı.

  İçlerinden, Muş’un Ziyaret köyü yöresinden olduğunu tanıdığım bir Ermeni ile altı arkadaşı, altı müslüman kızını getirdiler. Bunları, rükuya varacak biçimde çırıl çıplak durdurdular, sonra iffetlerini kirletmeye başladılar. Bir yandan, bu çirkin ve insanlık dışı işi yapıyorlar, bir yandan da, “Bundan sonra müslümanlara böyle namaz kıldıracağız!” diyorlardı.

   Biz oradan ayrıldık, Tel köyüne vardık. Orada üç gün kaldık. Bu üç günde, önceden beni kurtarmış olan Tatar Abdulmelik, bana ekmek verdi. Üçüncü gün, artık yardım edemeyeceğini, zira bir müslümanı koruduğu anlaşılırsa, şiddetli ceza göreceğini söyledi. Bu nedenle, başımın çaresine bakmam gerektiğini anlattı. Gecenin karanlığından yararlanarak oradan kaçtım. Şafak sökerken Kızanan köyünün karşısındaki tepeye yetiştim. Köyden feryad ve figanlar işitiliyordu. Ermeni çeteleri bir yandan köyü ateşe vermişler, diğer yandan soykırıma girişmişlerdi. Oradan da kaçtım. Birçok tehlikeler atlattıktan sonra muhacirlerle birlikte geri çekildik.

     
    KAYNAKLAR:

   (1) Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Halil Metin, M. Eğitim Yayını, İstanbul 1997, s. 16 

  (2) Türkiyenin S. T. E. ve E. O. s. 87-93 

  (3) Türkiye Tarihi, Yılmaz Öztuna, c. 7, s. 180-181 

  (4) Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Mehmet Hocaoğlu, İstanbul 1976, s. 275-276 

  (5) Tarihte E. M. ve Ermeniler, s. 478 – 480 

  (6) Türkiye Tarihi, Yılmaz Öztuna, c. 7, s. 227 

  (7) Türkiye’nin S. T. E. ve E. O. s. 129-131 

  (8) Tarihte E. M. ve Ermeniler, s. 720-721 

  (9) Tarihte E. M. ve Ermeniler, s. 723 

  (10) Tarihte E. M. ve Ermeniler, s. 733-734 

  (11) Tarihte E. M. ve Ermeniler, s. 735-736 

  (12) Türkiyenin S. T. E. ve E. O. s. 146-147 

  (13) Tarihte E. M. ve Ermeniler, s. 764 

  (14) Tarihte E. M. ve Ermeniler, s. 704 

  (15) Türkiyenin S. T. E. ve E. O. s. 28, 157

Category: ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

0 yorum