"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

YAPICI ve ÇÖZÜM ODAKLI İNSAN

Unknown | 13:38 | 40 yorum

   ''Çözüm odaklı insan; bulunduğu topluluğu ve ortamı tam anlamıyla irdeleyerek; onların ufuklarını açan, onlara yol gösteren, kaynakları doğru yöne yönelten ve devamlılık sağlayan kişidir.''

   Çözüm odaklı kişi olaylar karşısında yapıcı çözümler getirir. Problem olmaktan kaçınır, mazeret beyan etmez, sorumluluk alır. Getirmiş olduğu çözümlerde aklını, vicdanını, hayal gücünü ve bağımsız iradesini kullanır.

   Davranışlarımızı hırsımız, öfkemiz, kinimiz, şahsi çıkarlarımız gereği için değil, yapıcı, birleştirici, cözüm öneren kararlarımızla belirlemeliyiz. Bunun için hem inisiyatif, hem de sorumluluk sahibi olmalıyız.

   YAPICI VE ÇÖZÜM ODAKLI OLMA KONUSUNDA, USUMA, HEMEN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK GELMEKTEDİR.

   Bağımsızlık Savaşı’na başladığı sırada, Atatürk’e sorarlar:

  • Nasıl mümkün olur? Ordu yok!
  • Atatürk hemen yanıt verdi.
  • Yapılır!
  • İyi ama bunun için para gerekir. O da yok!
  • Bulunur!
  • Diyelim ki bulduk, düşmanlarımız hem büyük, hem de çok!
  • Olsun, yenilir!  

   (Dipçe: Adnan Nur Baykal, Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları)






   TOPLUM İÇİNDE, GENEL OLARAK İKİ TİP İNSANLA KARŞILAŞMAKTAYIZ:

   1. TEPKİSEL İNSAN: Sorunlar ile uğraşır; her işte öncelikleri eleştirir.
   2. ÇÖZÜM ODAKLI (YAPICI) İNSAN: Çözümler ile uğraşır; yapıcı ve birleştiricidir.

   Tepkisel insanı; duygular, olaylar ve çevreleri yönetir. Yapıcı insanı ise; değerleri, yani; dikkatle seçilmiş, düşünülmüş ve sindirilmiş değerleri ve ilkeleri yönetir. Sorun odaklı insanların kullandığı dil olumsuz dildir. Pavlov’un koşullu tepki deneyi, bunu anlatır. Bu deneyde, insanoğlunda varolan dürtülerin harekete geçişi anlatılır. Dürtülerimiz, mantık süzgecinden geçmeden harekete geçtiğinde, verdiğimiz tepkiler, ilkel bir davranış tarzı olarak ortaya çıkar. Sadece dürtülerle yönlendirilen bir yaşam biçimi de, bizi, gelişimden alıkoyar. Gelişim sağlayabilmek için; usumuzu çalıştırmalı, sorumluluk almalı ve kendi kararlarımızı kendimiz vermeliyiz. Duyguların baskısından uzak durmalıyız.

   Çözüm odaklı, etkin insanların kullandığı dil, yapıcı dildir. Bu dili kullanan insanların davranışlarını, koşullar değil, kendi kararları belirler.

   Dürtü > ( yapıcı dil + seçme özgürlüğü) = Etkin İnsan, seçeneği kullanılmalıdır.

SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ:

   Seçme özgürlüğümüzü kullanırken, aşağıdaki 4 yetimizi temel alırız. Tanrının verdiği bu yetileri, birbiriyle ilişkili, iç içe bir şekilde kullanırız. Sonuç; olumlu ve huzur verici bir şekilde ortaya çıkar. (8 S. Covey, Etkili insanların 7 alışkanlığı, varlık yayınları,1996)

   1. US VE ÖZ BİLİNÇ: İç dünyamızda ve dış dünyamızda olanların ayırdına varmak ve değerlendirmesini yapmaktadır. Ayrıca, Yunus Emre’nin: “Kendini Bil!” sözünde, iç dünyamızdaki; somut ve soyut yapımızı tanımlayan öz bilince bir gönderme vardır.

   Bu dört yeti içinde, en çok gözardı edileni, öz bilinçtir. Kendimizi, bir iç denetime tabi tutup, sahip olduğumuz özelliklerin ayırdına varmak, eğer varsa eksikliklerimizi belirleyip, onların giderilmesini sağlamak gerekir. Bunu yapmadan; yani, aynayı kendimize doğru çevirmeden, diğer yetilerimizi etkili şekilde kullanmak mümkün olamayacaktır. Çünkü; kendimizi bilmeden ve tanımadan yaptığımız eylemler, sağlam temelli olmayacaktır. Us ve huy becerilerimizi denetime tabi tutmalıyız ve iyi yönde geliştirmeliyiz.

   2. DÜŞ GÜCÜ: Geleceği, şimdiden görebilme yetisidir. Düş gücü, bize bir çok seçenek sunar. Düşlerimizi mümkün olduğu kadar rahat bırakmalıyız, bize sunduğu huzur verici seçenekleri izlemeliyiz. Sonra, diğer yetilerimizle bunların içinde uygun olanı seçmeliyiz. Düşler, karşılaştığımız olaylar ve sorunlar karşısında bize çeşitli yollar gösterir.

   3. GÖNÜL: Doğru ve yanlışı birbirinden ayırt etmemizi sağlar. Etrafımıza zarar vermeyecek, herkes için hayırlı olacak kararların alınmasının yolunu gösterir. Gönül yalan söylemez, bilinmeyen bir gücün bize verdiği bir hak tartısıdır, tarafsız olarak, olayları inceler ve sonuca varır; yapıcı, birleştirici kararlar alınmasını sağlar.

   4. BAĞIMSIZ ÖZ YÖNETİMİ: Bizi harekete geçiren güçtür. Öz yönetimimizle; düşüncelerimiz harekete geçer, kendinden emin kişiler, uslulardan daha etkindirler. Öz yönetimi, ustan üstün olarak süreklilik sağlar.

   Örneğin: “Su damlaları mermeri deler. Aslında, mermeri delen su damlalarının gücü değildir, damlaların sürekliliğidir.” Öz yönetimi, ısrarlı bir şekilde insana azim sağlayarak olayların üstesinden gelmesini sağlar.

   Bu dört yeti, dürtü ile tepki arasında, zincirin halkaları gibi yer almalı ve birbirini beslemelidir. Yapıcı ve çözüm odaklı olmanın temeli bu dört yetinin kullanımı ile yaşamımızda karşılaştığımız olaylar karşısında sorumluluk alarak, olayları doğru çözmektir.

   ETKİ ALANI ve İLGİ ALANI

   Davranış ve kararlarımızı, zihinlerimizde daha açık görebilmenin bir yolu da, yaşantımızdaki etki alanı ve ilgi alanı adını verdiğimiz olgulara bakmaktır. İlgi çemberi; ilgi duyacağımız, çevremizdeki her şeyi içine alan geniş bir çemberdir. Toplumsal ilişkiler, ülke sorunları, çevremizdeki insanların sorunları, eğlenceler v.b. gibi. Etki alanı ise; ilgi alanının içinde yer alan ve gerçekten yeteneklerimiz sonucunda bir şeyler yapabileceğimiz, özümüzü yakından etkileyen; işimiz ve özel yeteneklerimiz gibi konuları kapsayan bir çemberdir. Tepkisel eğilimli insanlar, ilgi alanına odaklanmaktır.

   Dışarıdaki ilgi alanlarına odaklanmış enerjinin doğal yapısı olumsuzdur. Bu olumsuz enerjiyle birleştiğinizde, etkili olduğunuz alanları gözardı edersiniz, dolayısıyla da etki çemberi küçülür. Yapıcı (çözüm odaklı) insan, kendisinin; etkili, becerili olduğu alanlara odaklanır. Özel kabiliyetlerinize odaklandığınızda ve onu ifade eden etki alanını genişlettiğinizde, başkalarına da örnek bir model oluşturursunuz. Ara sıra, diğerleri, öfkeyle karşılık verseler bile, sabırlıysanız, kişilik modeliniz zamanla herkesi etkiler. Size karşı; daha mantıklı, adil ve yapıcı olurlar. (8 Stephan Covey, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı, Varlık Yayınları, 1997, İstanbul)

   Çözüm odaklı bir insan olan Mustafa Kemal’in etki ve ilgi alanı ile nasıl hareket ettiğini görelim. Kaygı çemberini; yurdun kurtulması olarak aldığımızda, etki ve ilgi alanları şöyle oluşmaktadır. Etki alanında, zaferin kazanılması; ilgi alanında ise, zaferden sonra yapılacakların olduğu gözükmektedir:

  • Cumhuriyetin ilanı,
  • Padişahlığın ve halifeliğin kaldırılması,
  • Örtünmenin kaldırılması,
  • Fesin kaldırılması,
  • Latin harflerinin kabulü v.b.

   Burada özellikle şuna dikkat etmek gerekir. Yukarıda anlatıldığı gibi, etki alanı yerine dikkatinizi ve gücünüzü ilgi alanına yoğunlaştırırsanız, başarı oranınız azalmaya başlar.

   Mustafa Kemal, Bağımsızlık Savaşı’nı kazanmadan, ilgi alanındaki devrimleri yapmaya kalksaydı, o günkü şartlarda, milli birlik ve bilinci sağlayamazdı. Çünkü padişah ve yandaşlarının karşı koymaları kaçınılmazdı. Halkın yapılan reformlara tepkisi de gün geçtikçe büyüyebilirdi (Bu tepki zaferden sonra münferit yörelerde olmuşsa da halkın çoğunluğundan destek görmediği için bastırılmaları kolay
olmuştur). Bu başarısızlık kişinin kendisine olan güveninin azalmasına neden olur. Aksi ise kişinin kendine olan güveninin artmasını sağlar. Güven duygusu ise beraberinde sorumluluk duygusunun gelişmesine vesile olur. Mustafa Kemal’de bu özelliklerin hepsini bulmak mümkündür. Çünkü o, çözüm odaklı bir liderdir.

   KONUŞMANIZI DİNLEYİN:

   Etki alanında mı, yoksa ilgi alanında mı olduğunuzu anlamanın en iyi yollarından biri, kendi dilinizi dinlemektir. Eğer ilgi alanında iseniz; diliniz suçlayıcı, yargılayıcı ve tepkisel olacaktır.

  •  ''Çocuklarımın davranışlarına inanamıyorum! Beni çıldırtıyorlar! 
  •  “Eşim çok düşüncesiz! ”
  •  “Babam neden bir alkolik olmak zorunda? ”

   Eğer etki alanındaysanız; diliniz yapıcı olacaktır. Bir şeyler yapabileceğiniz, değiştirebileceğiniz konulara odaklanmanızı sağlayacaktır.

  • “Ailemde, çocuklarımın davranışlarının sonuçlarını fark edebilmelerini sağlayacak kurallar geliştirebilirim. Olumlu davranışları öğretmek ve geliştirmek için fırsatlar yaratabilirim.”
  • “Düşünceli olabilirim. Evliliğimde görmek istediğim davranışlar için kendim bir model oluşturabilirim.”
  • “Babam ve alkol bağımlılığı hakkında daha fazla şey öğrenebilirim. Onu anlamaya, sevmeye, bağışlamaya çalışabilirim. Kendim için farklı bir yol seçebilir ve ailemi etkileyebilir, onlara öğretebilirim; böylece bu sorun ortadan kalkar.”

   Kendi yapıcı ya da tepkisellik seviyenizi daha iyi anlamak için, aşağıdakileri uygulamayı deneyebilirsiniz. Eşinizden ya da başka bir yakınınızdan, bu deneyimde size katılmasını isteyebilirsiniz.

  1. OCAĞINIZ (AİLENİZ) İÇİNDEKİ BİR SORUNU TANIMLAYIN.
  2. BUNU, TAMAMEN TEPKİSEL ŞEKİLDE BİR BAŞKASINA ANLATIN YA DA YAZIN. Vazgeçmeyin ve devam edin. Bunun, sizin hatanız olmadığına başka birini inandırmak için neler yaptığınıza iyice dikkat edin.
  3. AYNI SORUNU TAMAMEN YAPICI ŞEKİLDE ANLATIN. Seçim noktanıza odaklanın. Özünüzün neler yapabileceği hakkında konuşun. Bu durumla ilgili bir değişiklik yapabileceğinize başka birini inandırın.
  4. ŞİMDİ İKİ ANLATIM ARASINDAKİ AYRIMLARI İNCELEYİN. Ocak sorunlarınızla ilgili konuştuğunuzda hangi tavırlarınıza daha çok ilgi gösteriyorlar?

   Eğer tepkisel dil kullandığınızı fark ettiyseniz, bu dili yapıcı sözcük ve tanımlamalarla değiştirmek için hemen harekete geçebilirsiniz. Böylece davranışlarınızın daha çok ayırdına varacak ve değişmeye başlayacaksınız.

SOYUT BİR İYİLİK BANKA HESABI OLUŞTURUN

   İyilik veya duygusal banka hesabı, başkalarıyla olan ilişkilerinizde, birbirinize yapmış olduğunuz iyiliklerin ve hizmetlerin toplamını gösterir.

   İlişkinizi sağlamlaştıran yapıcı sıcak hareketler yatırımlar olarak ya da tepkisel davranarak para çekmeler anlamında bir banka hesabına benzer. Herhangi bir zamanda göz atacağınız Duygusal Banka Hesabınız, başka biriyle ne kadar ilgilendiğinizi, iletişim kurabildiğinizi ve sorunları çözebildiğinizi ortaya koyar. Eğer, ailenizden biriyle Duygusal Banka Hesabınızdaki tutarınız yüksekse, aranızda o oranda yüksek bir güven var demektir.

   İlişkinizde bir hata yaptığınızda, daha önce yaptığınız iyilikler (artı tutar) sizin bağışlanmanızı kolaylaştıracaktır.

   Ama tutarınız düşük ya da eksideyse; bu durumda güven ve etkili iletişim olmayacaktır. Bu, mayın tarlasında yürümek gibidir. İnsanlar size kuşkuyla bakacaktır. Bu durumda: Daima savunmada olmalı, her sözünüzü ölçerek kullanmalısınız.

   En iyi niyetlerinizin bile yanlış anlaşılabileceğini unutmamalısınız.”

   Yapıcı ve sıcak yaklaşım içinde olmanın, iyilik yapmanın harika faydalarından biri, para çekmeler yerine karşınızdakinin gönlünde iz bırakabilmenizdir. Birbirinizi sevmek ve iyilik yapmak için bir sebep arayın bulun.

   İNSANLARIN GÖNLÜNE GİRME KONUSUNDA BAZI DAVRANIŞLAR

1. NAZİK OLUN: Güven ve sevgi üzerine kurulmuş ilişkilerde kücük, nazik hareketler çok önemli etki yapar. Kendi ailenizde şu kelimelerin kullanılmasının yarattığı etkileri bir düşünün: “Teşekkur ederim”, “lütfen”, “affedersin”, “önce sen”, “yardım edebilir miyim?”

   Göreceksiniz ki mucizevi sonuçlar ortaya çıkacaktır. Nezaketin en önemli boyutlarından biri, takdirin ifade edilmesidir. Aile icinde yapılacak (ve öğretilecek) ne önemli bir yatırımdır bu!

2. ÖZÜR DİLEYİN: Yapıcı ve sıcak yaklaşım kapasitenizi ölçmek için karşımızdakine “özür dilerim” demek gibisi yoktur. Eğer güvenliğiniz; imajınıza, pozisyonunuza ya da haklı olmaya dayanıyorsa, özür dilemek egonuzdan gelen tüm suyu kurutmak gibidir. Nefsinizi silip yok eder. İnsanlık niteliklerinizin her birini sınıra kadar zorlar, ortaya çıkmasını sağlar.

   Öfkemiz, zamanımızın ancak yüzde birinde su yüzüne çıkıyor olsa bile, davranışımızın sorumluluğunu alıp özür dilemezsek eğer, geri kalan bütün zamanımızı olumsuz etkilemiş oluruz. Neden? Çünkü insanlar bizim sabrımızın ne zaman taşacağını bilemezler ve bu yüzden de endişelenirler, bir şey yapacaklarında bir kez daha düşünerek, kendi doğal, sezgisel davranışlarını kısıtlayarak kendilerini korumaya çalışırlar.

   Özür dilemeyi ne kadar çabuk öğrenirsek, o kadar iyi olur. Dünyadaki gelenekler de bu fikri desteklemektedir. Şu Uzak Doğu özdeyişi bu noktaya destek olacak niteliktedir: “EĞİLECEKSEN TAM EĞİL.”

   Başkalarıyla fikir ayrılığına düştüğümüzde karşımızdaki kişinin bakış açısını ve fikir ayrılığını tabii bulmalı ve onu anlamaya çalışmalıyız. Bu fikir ayrılığını tabii bulmamızın yolu kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak konuyu onun bakış açısından algılamaya çalışmaktır. Aksi takdirde, karşımızdaki insanlar kendilerini korumak için zihinlerinde bizi zihinsel ve duygusal bir “hapishaneye” koyacaklardır. Bu soyut hapishaneden kurtulabilmek için de ağır bedeller ödemek durumunda kaldığımız gibi bu süreçte gösterdiğimiz her davranış da yapay görünecektir. Eğer yaptığımız hatayı alçak gönüllülükle kabul eder ve karşı taraftan “Sen özür dilersen ben de dilerim” gibi bir beklentiye girmezsek yapılan hata telafi edilecektir.

   Eğer bedeli, özür dilemeden ve yalnızca daha iyi olmak için uğraşarak ödemeye çalışırsanız, karşı taraf size yine şüpheyle bakmaya devam edecek ve kendisinde oluşturduğu güvenlik çemberini kırmadan sizi zihinsel ve duygusal etiketlere hapsetmeye devam edecektir. Bu durumda davranış şeklimiz bilinçli ve sorumlu bir yaklaşım olmalıdır. Yaptığımız hareketin sorumluluğunu almalı ve samimi bir şekilde özür dilemeliyiz.

a) Ne yaptığınızın farkında olmak,
b) Vicdanınıza danışmak,
c) Neyin mümkün, daha iyi olabileceğini hissetmek,
d) Bu üç şeyi uygulamak.

   Bu dört noktadan herhangi biri ihmal edildiğinde, bütün çabanız boşa gidecek ve kendinizi savunmak, haklı çıkarmak, açıklamak ya da yaptığınız saldırgan hareketi bir şekilde örtbas etmek durumunda kalacaksınız. Niteliksiz özür içten değil yüzeysel olur.

3. ORTAMDA BULUNMAYANLAR HAKKINDA KONUŞMAYIN: Aile üyeleri birbirlerine sadık olmadıklarında, başkalarıyla konuşurken arkalarından dedikodu ve eleştiri yaptıklarında ne olur? Aile uyeleri, ailenin fertleriyle veya arkadaşlarıyla konuşurken birbirlerine sadakatsizlik ettiklerinde, bu, ilişkilerine, kültürlerine nasıl yansır?

4. SÖZ VERDİĞİNİZDE SÖZLERİ TUTUN: Eğer bütün aile üyeleri birbirlerine sözler vermek ve tutmak ruhunu benimseyebilirlerse, bu,
başka güzel şeylerin katlanarak gelmesini sağlayacaktır.

   Söz vermek ve tutmak kadar aile içinde etki yaratacak başka bir vaat bulmak konusunda zorlanacağınızdan eminiz. Bir düşünün! Bir sözle ne kadar heyecan, umut, hayal yaratabilirsiniz? Ve aile içinde verdiklerimiz, en hayati, en hassas sözlerdir.

   Başka bir insana verdiğimiz en temel söz, evlilik yeminimizdir. Bu, gerçek bir sözdür. Aynı şekilde çocuklarımıza (özellikle küçükken), onlara bakacağımıza, onları yetiştireceğimize dair verdiğimiz söz de eşit değerdedir.

5. BAĞIŞLAYIN: Bir yılan ısırdığında öldürücü olan etinize geçen diş değil, dişin kalbinize gönderdiği zehirdir.

   Proaktif hareketlerin temeli bağışlamadır Aslında, bağışlayana kadar hep bir kurban olarak kalacaksınız. Gerçekten bağışladığınızda, güven ve sevginin akacağı kanalları açarsınız. Kendi yüreğinizi temizlersiniz. Ayrıca, kişiyi değişmekten alıkoyan onemli bir engeli de ortadan kaldırırsınız; cünkü bağışlamadığınızda kendinizi insanlarla kendi bilinçleri arasına koyarsınız. Yani bağışlamadığınız insan kafasında sizi taşır ve onunla birlikte yaşatır, icinde öfke biriktirir. Bu birikim de onun gelişim yolunu kapatır. Bu kişiler enerjilerini kendi bilinçlerine, içsel değişimlerine harcamak yerine, kendilerini size karşı savunmak ve davranışlarını haklı çıkarmak için harcarlar.

   Diğer aile üyeleriyle olan ilişkilerinizde verebileceğiniz en büyük vaatlerden biri, bağışlamaktır. Bir insana, olduğu hale göre davranırsanız, o şekilde kalmaya devam eder. Bir insana, olabileceği ve olması gerektiği gibi davranın, öyle olacaktır. Hayatları boyunca sevgiyle karşılaşmamış ve temel değeri anlayamamış olanlar, bütün yaşamlarını tanınmak ve onaylanmak icin çaba harcayarak geçirirler.

   İclerindeki zayıf, boş, sahte duyguları bastırmak için gereken gücü, bir pozisyondan, statülerinden, paradan, mülkiyetlerinden, kimlik ya da kredi kartlarından ödünc alırlar. Genellikle narsist eğilimli ve alıngan olurlar. Davranışları ise genellikle başkalarını kendilerinden uzaklaştıracak şekildedir; olaylara yaklaşımları da yangına körükle gitmek gibidir.

   Sevginin Birincil Kuralları işte bu yüzden çok önemlidir. Bireyin temel değerini onaylarlar. Yaşamlarında sevgi görmüş insanlar kendi içsel ölçüleriyle kendi güçlerini toplarlar ve bütünlüklerini korurlar.

   ÇÖZÜM ODAKLI OLMAK

   Çözüm odaklı olmak, insan olarak sahip olduğumuz eşsiz en büyük yetenektir. Çözüm odaklı olmak, insan olarak sahip olduğumuz eşsiz ve en büyük yetenektir. Seçim yapma gücünü, davranışlarımızın en doğru olanını seçmek... Bundan daha büyük bir yetenek olabilir mi? Gercek şu ki; bütün sorunlarımızın temel çözümleri kendi içimizde yatmaktadır..

   Kendi yaşamımızın yaratıcı gücü olmaya karar vermek, çözumleri kendi ruhumuzda ve zihnimizde aramak en doğru seçimimizdir. Bu, değişen insanın kalbi ve ruhudur. Bu, değişimin ve gelişimin temelidir. Sadece tek bir kişi değil, bütün aile proaktif olmalıdır. Bir kişi veya aile; kendi ailesi içinde kuşaklar boyunca ya da ilişki içinde oldukları diğer aileler nezdinde örnek bir değişim, gelişim ailesi olabilir. Böylece kendi farkındalığınız yerine bir aile farkındalığı; aile farkındalığı yerine sosyal farkındalık; bir kişinin hayali ya da vizyonu yerine paylaşılan bir hayal ve bağımsız bir irade yerine sosyal bir
irade yaratırsınız.

   ÇÖZÜM ODAKLI İNSAN: “ÇÖZÜM ODAKLI İNSAN KİMDİR? ”

1. Kendini başka insanlardan yerine göre ayıran, sınırlarının, becerilerinin farkında olan insandır. Bu sınırlar ve beceriler; duygularımızı, bizi biz yapan secimlerimizi, düşüncelerimizi, davranılarımızı, yeteneklerimizi, arzularımızı, tutumlarımızı, inanılarımızı, deerlerimizi ve limitlerimizi kapsar.
2. Çözüm odaklı insan kendi kendisiyle barışıktır.
3. Kendine güvenir.
4. Korkularından arınmış, sosyal cesareti olan insandır.
5. Yaşamın odak noktasına kuşku ve nefreti değil, sevgi ve saygıyı koyabilmiş insandır.
6. Beden, zihin ve manevi yaşam arasında denge kurabilmiş insandır.
7. Heyecan, korku, hüzün, sevinc gibi duygularını bastırmaz, onları tanır ve gerektiğinde yaşar.
8. Egosuyla “biz” arasında denge kurabilmiş insandır.
9. Özguveni tam olduğu için komplekslerinden arınmıştır.
10. Kötü alışkanlıkların tutsağı olmamış, herhangi bir bağımlılık, geliştirmemi insandır.
11. “Evet”inin de, “hayır”ının da bir değeri olan insandır.
12. Para, marka, tanıdık–bildik, dost–düşman, eğlence vs. konularında ben merkezli değildir. İlke merkezlidir. Bu ilkeler; Hakkaniyet (adalet ve eşitlik), dürüstlük, iyilik, bilinçli çalışma, sabır, onura saygı, kişisel bütünlük, sevgi, yardım etme, üstün kalite, gelişme ve geliştirme, yüreklendirmedir.
13. Tutarlı, kişisel bütünlüğünü geliştirmiş insandır. Kişisel bütünlük ise:
a) Gerçeğe saygılı olmak,
b) Gerçekten sorumluluk almak,
c) İlke ve deerleriyle ahenk içinde yaşamak,
d) Özüyle, sözüyle ve davranışlarıyla aynı çizgide olmak,
e) Geleceği değiştirmek için belli duruş içinde bulunmak, demektir.
14. Başına gelen her olayı kadere ya da şansa bağlayan insan değil, “Yaşamında sorumluluk alabilen insandır.”
15. Sorunun değil, cözümün bir parçası olabilen insandır.
16. Yaşamında karamsarlığa yer vermeyen, umut dolu, iyimser insandır.
17. Sorunların çözumunde uygarca tartışmasını bilen insandır.
Çözüm odaklı olmanın merkezinde “gelişmiş insan paradigması” yatmaktadır.
Gelişmiş insan ancak “çağdaş kültürü” referans almış, “çözüm odaklı ailelerde” yetişir.

Şimdi sağlıklı bir aileye göz atalım: Hangi aile sağlıklıdır? Çözüm odaklı ailenin özellikleri nelerdir?

ÇÖZÜM ODAKLI AİLE:

1. Geleneksel otoriter kültürü incelemiş, çağdaş ve özgürlükçü anlayışı referans almış ve birleştirmiş bir ailedir.
2. Aile içi iletişime ve etkileşime çok önem verir.
3. Sevgiyi esas alır. Bu sevgi, davranışın ötesinde, kişiyi potansiyeline ve özüne dönük olarak sevmektir. Kişiyi hatalarına, başarısızlıklarına rağmen sevmektir.
4. Bütün bireylerinin birbirine güvendiği ailedir. Güvenin kaynağı ise özgüvendir.
Sevginin bulunduğu ailede çocukların özgüven duygusu tam olarak gelişir. Çünkü annesinin ya da babasının kendini hep seveceğinden, terk etmeyeceğinden emindir. Bir ailede egemen olan “Babana bile güvenmeyeceksin!”
anlayışı o aile icin çok zararlı ve “zehirleyici” bir anlayıştır. Sonuçta bu anlayış tarzından toplum da çok zarar görür.
5. Çocuğun yeteneğine, kapasitesine, doğal eğilimlerine, uğraşılarına ve ilişkilerine saygı duyar (Potansiyel ilkesi).
6. Çocuğunu belli bir kalıba sokmak için zorlamaz, özgür bırakır.
7. İşleyişinde katı kurallar yerine esneklik esas olan ailedir. Kimse bir şeyi dayatmaz, zor kullanmaz. Örneğin; “Bunu yapmak zorundasın” yerine “Bunu böyle yapsan daha iyi olur, bu konuda seçimi sana bırakıyorum” anlayışı hakimdir.
8. Kuşaklar arası düşünce farklılıklarını doğal karşılar ve farklılıklara saygı duyar.
9. Baskın olan davranışın dinlemek olduğu ailedir. Herkes herkesi empatiyle dinler.
10. Herkesin psiko-sosyal ve mekansal olarak yerinin olduğu ailedir.
11. Temel aile gereksinimlerine önem verir ve bu ihtiyaçları önem taşır. Bu ihtiyaçlar:
a) Aile üyelerinin değerli olma ihtiyacı.
b) Aile üyelerinin güven icinde olma gereksinimi.
c) Aile üyelerinin zorluklarla mücadele ederek onların üstesinden gelmeyi öğrenme gereksinimi.
d) Aile üyelerinin yakınlık ve dayanışma duygusu gereksinimi.
e) Aile üyelerinin sorumluluk duygusu ihtiyacı.
f) Aile üyelerinin mutluluk ve kendini ifade etme ihtiyacı.
g) Aile üyelerinin manevi yaşamlarının temellerini oluşturma ihtiyacı.
12. Beş temel özgürlüğe saygı duyar. Çocukların her türlü düşüncelerini, duygularını açıklamalarına ve bunları yaşamlarına aktarmalarına yardım edilir.

BU BEŞ TEMEL ÖZGÜRLÜK ŞUNLARDIR: 

a) Aile bireyinin, algılama özgürlüğü.
b) Aile bireyinin, düşüncesini olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü.
c) Aile bireyinin, hissettiği duyguları olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü.
d) Aile bireyinin, olmak istediği yönde kendi özünü gerçekleştirme özgürlüğü.
e) Aile bireyinin, bir şeyi isteme ya da reddetme özgürlüğü.
13. Kendi kendileriyle barışık bireyler yetiştirir. Bireylerde çocuksu davranışlar ve sorumluluk duygusu sağlıklı bir ilişki içindedirler. Bu ilişki gercekcidir. Güvene ve sevgiye dayanır. Kişiler güler yüzlüdür, enerjiktir ve hayat doludurlar. Yaşamaktan sevinç duyarlar ve her şeyden zevk alırlar.
14. Sağlıklı insan, yaşamına giren her şey için sorumluluk alır. Yaşamda karşısına çıkan zorlukları karamsarlık kaynağı yapmaz. Kaderi suçlayarak bir yere varılmayacağını bilir. Zorluklarla mücadele ederek sorunları çözmesini bilir. Çünkü sorunların çözümünde gelişmiş insan paradigmasını kullanır.

ÇÖZÜMSÜZ AİLE:

1. İc dünyaları gelişmemi, utanca boğulmuş bireylerden oluşur.
2. Bireylerinin birbirlerini koşullu sevgiyle sevdikleri ailedir.
3. Sorunların çözümunde kalıplaşmış insan paradigmasını kullanır.
4. Mükemmeliyetçilik esastır. Yapılan her işte, söylenen her sözde kişinin mükemmel olması beklenir. Her şey göstermeliktir. Kişinin kendi gerçeğinin hiçbir değeri yoktur. Yaşamla ilgili temel duyguları karamsarlık ve cözümsüzlüktür.
5. Kişiler içlerinden geldiği gibi davranamazlar. Kişinin özünden gelen duygu, düşünce ve davranışların ifadesi yasaktır. Örneğin; kişi içinden geldiği gibi şarkı söyleyemez, kahkaha atamaz, gidip birini kucaklayamaz.
6. En baskın davranışın denetleme olduğu ailedir. Kişilerin birbirine güveni olmadığı için herkes herkesi kontrol eder, denetler.
7. “Konuşmak yasaktır” anlayışının hakim olduğu ailedir. Kimse aile içi kuralları ve bu çözümsüzlüğü eleştiremez.
8. Beş temel özgürlüğü inkar eder.
9. Kırgınlıkların ve kızgınlıkların sürdürülmesinin olağan olduğu ailedir.
“Tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış” sözü bu gerçeği doğrular.
10. Güvensizlik içindedir. Yüzeysel anlamda herkes birbirine güvenir gibi davranır ama gerçek anlamda kimse kimseye güvenmez. “Babana bile güvenmeyeceksin” anlayışı hakimdir.
11. Kimseden saygı ve gerçek sevgi göremediği için, kimsenin kendisine yardım edeceğine inanmayan kişiler yetiştirir. Yardım etmek isteyenlere “Mutlaka bir art niyeti vardır” diyerek bakar. Bir özveride bulunmak istediği zaman “Ben enayi miyim?” tarzında bir soruyla yaklaşır. Ya da “Bana ne!” diyerek sorumluluktan kaçar.
12. Kişinin kendi gerçeği sürekli inkar edildiği için, kendi duygularına ve düşüncelerine güvenemeyen bireyler yetiştirir. Başkalarının algılamaları, duyguları, düşünceleri onun gerçeğinin yerine geçer. “Robot” gibi dıştan denetimli olur. Zamanla kendi duygu ve düşüncelerinden kopar ve başkalarının gerçeğini yaşar.
“EL, ALEM NE DER?” anlayışı yaşamını yönetir.
13. Otoriter bir anlayışla yetiştikleri için, çözümsüz insan davranışları sergileyen bireylerin olduğu ailedir. Bunlar: kızgın insan, kuskun insan , gergin insan, saldırgan insan, bağnaz (yobaz) insan, tutkunluğu, bağımlılığı olan insan vs..

ÇÖZÜMLÜ ve ÇÖZÜMSÜZ AİLELERİN, ÇOCUKLARINA KARŞI DUYGUSAL YÖNLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI:

ÇA: ÇÖZÜMSÜZ AİLE - ÇOA : ÇÖZÜM ODAKLI AİLE

1. DEĞER VERME:

ÇA : Önceden belirlenmiş kurallara uyduğu sürece çocuğa değer verilir.
COA : Hiçbir koşul aranmaksızın çocuk, kendisi olarak değerlidir.

2. GÜVEN DUYMA:

ÇA : Otoritenin yani ana babanın beklentilerini gerçekleştirdiği sürece çocuğu besler ve korurlar.
COA : Sevgi ve güven ortamı söz konusudur.

3. DAYANIŞMA:

ÇA : Otoritenin isteğine uyduğu sürece çocuk desteklenir. Aksi halde dayanışma koşullara bağlıdır.
COA : Destek ve dayanışma etkileşimi koşulsuzdur.

4. SORUMLULUK:

ÇA : Çocuğun kendi yaşamına yön verecek sorumluluk duygusu geliştirilemez.
ÇOA : Erken yaşlardan itibaren çocuğun sorumluluk alması sağlanır.

5. BAŞARMA:

ÇA : Çocuğa zorluklarla mücadele ederek kendi başına başarma olanağı verilmez.
ÇOA : Çocuğun kendi gücünü kullanarak başarmasına önem verilir.

6. MUTLULUK:

ÇA : Çocuğa kendi özünü gerçekleştirme, potansiyellerini geliştirme imkanı tanınmaz. Mutlu olması engellenir.
ÇOA : Çocuğun mutlu olması esas alınır.

7. MANEVİYAT:

ÇA : Yaşamın anlam ve amacı cocuğa öğretilmez. Evren bilinci çocuğa verilmez. Kalıplar katı kurallar icinde çocuğa verilir.
COA : Çocuğun, yaşamı ve evreni kendisinin keşfetmesine önem verilir.

SORUNLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI:

   Sorunların çözümünde en temel faktor düşünmedir. Düşünmek eylemi, icinde bulunulan durumu anlayabilmek amacı ile yapılan aktif, amaca yönelik organize zihinsel surece verilen addır.
Düşünme sürecini bilinçli olarak dört alanda kullanırız:
1. Bir sorunu cözme.
2. Belirli amaçları gerçekleştirme.
3. Bilgi ve olayları anlamlandırma.
4. Karşılaştığımız kişileri daha iyi tanıma.

BİR SORUNU ÇÖZERKEN KULLANDIĞIMIZ “DÜŞÜNME” EYLEMİ ŞU ADIMLARI İÇERİR:

1. Sorunun tanımı; İki şeye yanıt vermeliyiz:
a. Ulaşmak istenen sonuç nedir?
b. Sorunu açık seçik olarak nasıl ifade edebilirim?

2. Değişik çözüm yollarının dökümü:

a. Sorunun kapsamı nedir? Sınırları belli midir?
b. Bu sınırlar icinde mümkün seçenekler nelerdir?

3. Her çözüm yolunun avantaj ve dezavantajlarının karşılaştırılması:

a. Olası seçeneklerin avantajları nelerdir?
b. Olası seçeneklerin dezavantajları nelerdir?
c. Gereksinim duyacağım başka bilgiler var mı?

4. Değişik çözüm yollarından birine karar verme:

a. Cozum icin hangi secenekleri uygulayacaım?
b. Bu seçenekler icin hangi adımları atmalıyım?

5. Seçilen çözümün işleyip işlemediğini gözlemleme.

a. Uygulanan seçenek sorunu tümüyle hallediyor mu?
Unutmayalım, büyük insanlar olmadan büğyük işler başarılamaz. İnsanı büyük yapan azmi ve sebatıdır. Her sorun çözülmek için vardır. Sonuç olarak, sorunları, sağlıklı ailede, birey olarak yetişmiş ve gelişmiş insan paradigması gözlüğü takmış proaktif insanlar çözer. SİZ DE,

1. Etki çemberiniz içinde çalışın.
2. Söz verin ve bunu yerine getirin.
3. Yargılayıcı deil, yol gösterici olun.
4. Eleştirici değil, cözüm odaklı olun.
5. Suçlayıcı değil, bağışlayıcı olun.
6. Sorun çıkarmak yerine çözüm üretici olun.

   SORUNUN BİR PARÇASI DEĞİL, ÇÖZÜMÜN BİR PARÇASI OLUN. (12 Adnan Nur Baykal, Mustafa Kemal Atatürk’un Liderlik Sırları, Sistem Yayınları, 2000, İstanbul)

Category: , , , , , , ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

40 yorum:

  1. Eline sağlık çok güzel olmuş tebrik ederim

    YanıtlaSil
  2. helal olsun şakır abi

    YanıtlaSil
  3. elinize sağlık güzel olmuş

    YanıtlaSil
  4. elinize sağlık güzel olmuş

    YanıtlaSil
  5. Çok yararlı bi şey olmuş

    YanıtlaSil
  6. I am pleased to be able to read what you have to say. Greetings and success always for me and you.
    Do not forget to see also or follow me www.don-vigaron.com

    YanıtlaSil