"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

Çözüm odaklı insan: ATATÜRK

Unknown | 14:35 | 0 yorum

  

   ATATÜRK’ÜN YAŞAMINDAN KESİTLER

   1. SORUMLULUK ALMAK: 

   1932 yılının 23 Haziran’ında, bakanlar kurulu toplantı halindeyken, aniden, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Başbakanlığ'a gelmiş ve Başbakan'la, devrin İktisat Bakanı Mustafa Şeref Bey’den, ülkenin iktisâdi durumu üzerine elindeki notlara dayanarak bilgi istemiş.

   Parasal olanaklar yok, hazinenin gücü yetmiyor gibi mazeretli yanıtlar alınca:

   ''Milli Direniş’te de böyle diyorlardı. Milli Yükümlülükler (Tekalif-i Milliye Emirleri) önlemlerini ne de çabuk unutmuşsunuz!'' demiş.

 ''Milli YükümlülüklerBağımsızlık Savaşı'nın dönüm noktalarından olan, Sakarya Meydan Savaşı öncesinde, ordunun gereksinimlerini karşılamak ve Sakarya Savaşı'na hazırlanmak için, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın, yasayla kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak yayınladığı "Milli Yükümlülük Emirleridir." 

    7 Ağustos 1921'de yayınlanmış olup toplamı on maddedir.
  1. Her ilçede, bir tane Milli Yükümlülük Kurulu kurulacak.
  2. Halk; elindeki silah ve cephaneyi, 3 gün içinde orduya teslim edecek.
  3. Her ocak bir askeri giydirecek.
  4. Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
  5. Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
  6. Her türlü makineli aracın %40'ına el konacak.
  7. Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20'sine el konacak.
  8. Sahipsiz bütün mallara el konacak.
  9. Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri, ordunun emrinde çalışacak.
  10. Halkın elindeki araçlar, bir kez olmak üzere, 100 km'lik uzaklığa kadar ücretsiz askeri ulaşım yapacaklar.
   Milli Yükümlülük Emirleri çok kapsamlı olup; bir taraftan, aynı, vergi mahiyetindeki uygulamayı içermekte; diğer taraftan da, hizmet vergisi mahiyetindeki uygulamayı öngörmektedir.

   Her ilçede, kaymakamın başkanlığında; mal müdürü ve ilçenin en büyük askeri yöneticisi ile yönetim meclisi, belediye ve ticaret odalarının seçtikleri üyelerden oluşan Milli Yükümlülükler Kurulları kurulacaktır. Bu kurullara, o yörenin Müdafaa-i Hukuk Dernekleri merkez kurulundan iki üye ile köylerde; imamlar ve muhtarlar doğal üye olarak katılacaklardır.

   Milli Yükümlülükler Kurulları; derhal toplantılara başlayacak ve hiçbir kurul üyesine hizmetleri karşılığı ücret ödenmeyecektir. Ayrıca her kurul, iki ay süre ile askeri hizmetleri ertelenmek üzere altı memur çalıştıracaktır.

   Milli Yükümlülükler Kurulları; savaş üretimine ve tutumluluğuna giren ve Milli Yükümlülükler Emirleri'nde belirtilen malları toplayarak kendisine bildirilen cepheye gönderecek, ayrıca bu emirlerin hizmet yükümlülüğüne ilişkin hükümlerini uygulayacaktır. Kurul üyelerinden, görevini yerine getirmeyenler ya da eksik yerine getirenler; yurduna ihanet suçu işlemiş sayılacak ve ona göre cezalandırılacaktır.''

   Mustafa Şeref Bey’in, sağlık nedeni ile bir ay izin alıp, Avrupa’ya, iyleşme için yola çıkmak üzere olduğunu haber alınca, derhal Bakan’ı çağırtmış, yurdun o günkü iktisâdi bünyesinin kendisinden daha hasta olduğunu, bir dakika bile geçirecek zaman bulunmadığını, sert bir dille anımsatmış. Bakan huzurundan ayrıldıktan sonra, Başbakan’ı kabul etmiş:

   İktisat Bakanı istifa ediyor. Yerine kimi düşünüyorsunuz? diye sormuş, karşısındakinin huyunu çok iyi bilen İnönü:

   ''Kimi uygun bulursunuz?'' karşılığını verince, Gazi Mustafa Kemal Paşa kendinden emin bir şekilde ve önceden verilmiş kararını bildirerek: ''Celal Bey’i'' demiştir.

(Adnan Nur Baykal, Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları, Sistem Yayınları, 2000, İstanbul)

   2. SORUN ÇÖZÜCÜ OLMA: 

   Hatay sorunu çözüm yolunda iken, sömürgeci takımın yeni bir kışkırtması ile, Fıransa; verdiği sözden dönerek güçlük çıkarır gibi oldu. Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan Atatürk’ün canı pek sıkılmıştı.

   - ''Bize Park Oteli’nde bir sofra hazırlatınız.'' emrini verdi.

   Otel lokantasında bir süre avunduktan sonra, yaverine:

   - ''Yarın sabah Adana’ya gideceğim. Bize bir tiren hazırlamaları için lazım gelenlere hemen telefonla söyleyiniz.'' dedi.

   Öfkeli idi. Biraz sonra yaverini yeniden telefona yolladı.

   - ''Ankara’ya haber veriniz, Mareşal Fevzi Çakmak’la, İsmet İnönü, Eskişehir’de bize katılsınlar.'' dedi.

   İsmet İnönü, o zaman Başbakan değildi. Ertesi sabah tirenle yola çıktı. Ankara’dan gelenler Eskişehir’de kendileri için hazırlanan bölüme girdiler. “Fıransa ile harbe mi tutuşacağız?” diye bir telaş havası vardı. Konya yolunda, Londra Büyükelçimiz Fethi Okyar’dan, ivedi bir şifre geldiğini haber verdiler. Büyükelçi, notta:

   - “İngiliz Dışişleri Bakanı EDEN, beni uykudan uyandırdı. Aman, Atatürk’e yazınız, Hitler’le başımız dertte, Fıransa’ya ihtiyacımız var, yolculuğun durdurulmasını rica ediniz. Söz veriyorum; ben, Fıransa’ya, söz verdiklerini yaptıracağım” diyordu.

   Atatürk:

   - ''İstenilen olmuştur, dönelim.'' dedi. Sonra yanındakilere:

   - Niçin, Dolmabahçe Sarayı’ndan kalkıp da, Park Oteli’ne giderek bir yolculuk yaptığımı merak etmediniz. Ben, Park Oteli’nin, casuslarla dolu olduğunu, her yaptığımın ve söylediğimin hemen yerine yetiştirileceğini bilirdim. Onun için otele girmiştim.'' Yakınlarından biri davrandı:

   - ''Olur ya Paşam, EDEN araya girmeseydi, Fıransa da dediğinden dönmeyebilirdi. O vakit ne yapacaktınız?'' diye sordu.

   Atatürk:

   - ''Ha, dedi. Bakın size haber vereyim. Benim, Türkiye’yi, Fıransa ile harbe sokmaya hakkım yok. Eğer bu neticeyi almasaydım, hem Devlet Reisliği’nden, hem milletvekilliğinden çekilecektim. Hatay için hazırladığımız Kuvayi Milliye’nin başına gelecektim. Cumhuriyet Hükümeti bana karşı asker yollayacaktı. Onlar da bana katılacaklardı.'' 

(11 Adnan Nur Baykal, Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları, Sistem Yayınları, 2000, İstanbul)

   3. ADAM YETİŞTİRMEK: 

   Mustafa Kemal, Ankara’da, bozgun haberini aldığı vakit pek öfkelenir. Fakat soğukkanlılığını takınarak cepheye gelir. İsmet Paşa, Mustafa Kemal’e selam durur:

   - ''Yapamıyorum.'' der.

Mustafa Kemal, İsmet Paşa’ya:

   - ''Yaparsın, yapacaksın!'' der.

(12 Adnan Nur Baykal, Mustafa Kemal Atatürk’un Liderlik Sırları, Sistem Yayınları, 2000, İstanbul)

Yayının oluşturulma tarihi: 4 Eylül 2013 

Bugün:  5 Eylül 2013, Kuvayı Milliyeci

Category: ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

0 yorum