"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

KAZAK NEDİR? ANLAMI ve KAZAK HANLIĞI DÖNEMİ

Unknown | 12:54 | 9 yorum

   Orta Asya’nın geniş bozkırları ile Türklerin anayurdu Altaylara kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Kazaklar, Türklerin Kıpçak koluna dahildir. Kazaklar, uzun süre Moğollar ve diğer Türk devletlerinin hakimiyeti altında yaşadıktan sonra 15. yüzyılda Kazak Hanlığı’nın kurulmasıyla tarih sahnesine çıktılar. 18. yüzyılda Kazak bozkırlarına doğru başlayan Rus istilası sonucunda Kazaklar, sadece bağımsızlıklarını kaybetmeyip din, dil ve kültürlerini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geldiler.

   19. yüzyıl boyunca devam eden Rus sömürü ve asimilasyon politikalarına karşı Kazaklar arasında doğan tepki, önce milli isyanlara sebep oldu. Rus ordularına karşı başarı kazanamayan Kazaklar, tepkilerini fikri ve siyasi alanda göstermeye başladılar. Rusya’ya karşı doğan bu tepki 19. ve 20 yüzyıl Kazak aydınlarının düşünce yapılarının şekillenmesinde de etkili oldu. 1905 Rus ihtilali sonucu, Rusya’da meşruti idarenin kurulmasıyla birlikte gelişen özgürlük ortamında Kazak aydınları yayınlamış oldukları gazete ve dergilerle fikirlerini dile getirmeye başladılar. 1905 ihtilaliyle başlayan bu özgürlük ortamı 1917 Bolşevik ihtilaline kadar devam etti. 1905 ve 1917 ihtilalleri arasındaki dönemde Kazaklar arasında gelişen fikirler bu dönemdeki siyasi
hareketler üzerinde de etkili oldu.

KAZAK TERİMİNİN MANASI

   Türk halklarının bir boyu olan ve günümüzde Kazakistan’da yasayan halk için kullanılan “Kazak” teriminin ilmi bakımdan ele alınması çok eski dönemlere gitmemektedir. Bu konuda araştırma yapan tarihçiler “Kazak” terimini bir boy ismi olarak 15. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başladığını iddia etmektedirler.

   Önceleri sadece sultanlara mahsus kullanılmakta olan “Kazak” terimi daha sonra onlara bağlı kabileler ve kurmak istedikleri devlet içinde kullanılmaya başlandı. Bu tabir, genellikle siyasi bir maksatla veya isyan neticesinde ailesi ile birlikte cemiyetten uzaklaşarak dağ ve sahralara çekilen, ülke ve kabilesinin himayesinden dısarıda dolasan sergüzeştler için de kullanıldı. (1)

   Çohan Velihanov’a göre ”Kazak” terimi, askeri bir terim olarak 'yürekli,cesur' manalarına gelmektedir (2). Ünlü oryantalist W.Radloff (3), “Kazak” terimini “bağımsız, serbest” olarak tanımlamaktadır. Sekerim Kudayberdiyev, bu düşüncelere katılmış ve “Kazak” terimini kendi başına serbest olarak dolaşan halk olarak tarif etmiştir (4). Kazakların milli şairi Abay Kunanbayev ise “ Kazak” teriminin Arapça’da göçmen olarak yaşayan halk için kullanılan ”Kuzak” denen sözden çıktığını iddia etmiştir (5). Babür’ün Babürname adlı eserinde “kazaklık günleri” tabiri kaçaklık günleri, prens veya padişahlar için kullanıldığında ise iktidarı kaybederek orada burada tahtsız, ordusuz, perişan bir vaziyette dolaşmak anlamına kullanılmıştır (6).





   “Kazak” teriminin yaygın anlamı hür, serbest, mert, derbeder, başıbos, cengaver , sert erkek sözleri ile ifade edilmektedir. Bununla beraber tarih araştırmacıları “Kazakların” teşekkülü meselesinde Kazaklığı, esas düzene boyun eğmeden, kendi başına buyruk, bağlı olduğu toplumu terk edenler olarak tarif etmektedir. Kazak Türklerinin tarih sahnesine ilk çıkısları da böyle bir olayla başladığına göre “Kazak” teriminin tarihi anlamı, bu kelimeye esas manasını vermektedir(7). Kırgız-Kazak tabiri ise Ruslar tarafından yanlış olarak Kazaklar için kullanılmıştır. Türkiye’de ise sınır boylarındaki yarı Ortodoks gruplar için de Kazak adı kullanılmaktadır. Bu Türk halklarından olan Kazaklarla, Rus Kazaklarının birbirine karıştırılmasına sebep olmaktadır.

KAZAK HANLIĞI DÖNEMİNDE KAZAKLAR

   Tarih ve etnoloji bakımından Kazaklar, Türk kavimler gurubunun Kıpçak bölümüne dahildir. Bu bölümde Kazaklardan başka Özbek, Nogay, Başkurt ve Tatar Türkleri bulunmaktadır(8). Kazakistan’ın asıl nüfusunu teşkil eden Kazaklar, muhtelif devirlerde geniş bozkırlardan göç eden Türk kavimlerinin bakiyeleriyle, Sibirya kavimleri ve Moğol Kalmuklarının birleşmesi sonucu 15. yüzyılda teşekkül etmiş bir topluluktur(9). Kazaklar, 15. yüzyılın 20. yıllarında Dest-i Kıpçak bölgesinde hüküm süren Cengiz Han soyundan gelen Özbek Hanlığı’na baglı olarak yaşayan boylardan oluşan bir topluluktu. Bu topluluğun başında bulunan Barak Han’ın oğulları Canibek ve Kerey Sultanlar, Özbek Han’ı Ebul’l - Hayr Han’a karşı giriştikleri mücadeleyi kaybedince 1440 yılında kendilerine bağlı boylarla birlikte Aral bölgesini terk ederek Çu Nehri boylarına geldiler. Mal ve mülksüz olarak göç eden bu topluluğa yerliler “Kazak” adını verdiler(10). Bu dönemlerde Moğolistan Han’ı olan İsabuga, Ebul'l-Hayr Han’a düşman olduğundan Kerey ve Canibek Sultanlara destek oldu. Onlara Yedisu bölgesinin batı bölümünü verdi. Ebu’l-Hayr Han’dan kaçan bir çok kabilenin buraya yerleşmesi Kazak Hanlarının tebaasının çoğalmasına sebep oldu (11). 1456 yılında Kerey ve Canibek Sultanların bu bölgede Kazak Hanlığı’nı kurması sonucu Kazak halkı etnik bir topluluk olarak tarih sahnesine çıkmıs oldu(12).

   Canibek Han 1480 yılında vefat ettikten sonra yerine Kerey Han’ın oğlu Burındık Han han oldu. Burındık Han, Kazak Hanlığı’nın sınırlarını doğu yönünde genişletmek için Ebu’l-Hayr Hanlığı ile mücadeleye devam etti(13). Bu dönemde Ebu’l-Hayr Han’ın yerine han olan Seybani Han, Sugnak şehrini üst yaparak bozkırda yasayan Kazaklar üzerine sürekli akınlar yapmaktaydı. Bunu önlemek için Burındık Han, Seybani Han üzerine bir sefer yaptıysa da yenilgiye uğradı. Seybani Han ile yapılan ikinci savaşta başarı elde edilmesi Kazak Hanlığı’nın güçlenmesine sebep oldu(14).

   Burındık Han’ın ölümünden sonra yerine Canibek’in oğlu Kasım Han geçti. Kasım Han devrinde Kazak kabileleri, Seybani Han’ın bölgesinde süratle yayıldılar. Seybani Han ile Sırderya bölgesinin hakimiyeti için mücadele ettiler. Seybani Han Kazakları ekonomik yönden zayıflatmak için Kazak tüccarlarla alış- veriş yapılmasını yasaklamış, Kazak kervanlarını yağmalatmıştır(15).

   Ekonomik baskılardan istediği sonucu alamayan Seybani Han, Kazak Hanlığı’nı zayıflatmak için Kazaklar üzerine iki sefer düzenledi. Bu seferlerin ilkinde başarı sağladı. 1510 yılında yaptıgı ikinci seferde Kazak Han’ı Kasım Han’ın hazırlıklı olmasından dolayı yenildi. Bu yenilgi sonucunda Seybani Han güç kaybetti. Aynı yıl İran Sahı Sah İsmail’le yaptıgı savasta yenilen Seybani Han, kısa bir müddet sonra ölmüstür. Seybani Han’ın ölümünden sonra Sırdeya boyundaki şehirlerin kontrolü Kasım Han’ın eline geçti(16). Sayıları 1 milyona ulaşan, aynı Türk dilini konuşan ve geçim kaynağı hayvancılık olan Kazakları Kasım Han kendi siyasi otoritesi etrafında birleştirmeyi başardı(17). Kasım Han zamanında Kuzey komsusu Nogay Hanlıgı iç mücadeleler yüzünden zayıfladıgından Nogay Hanlıgı’ndan bir grup halk ta Kazak Hanlıgı’na katıldı. Bu dönem Kazak Hanlıgı’nın en güçlü dönemi olmustur(18).

   1523 yılında Kasım Han’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Tahir Han Kazak birligini koruyamadı. Dıs baskılar ve iç çekişmeler sonucunda Kazak Hanlıgı cüzlere bölündü. Kasım Han’ın ölümünden sonra ortaya çıkan siyasi bosluk ile baslayan siyasi mücadelelerin neticesinde Kazak boylarının siyasi bakımdan birbirlerinden ayrılması ile oluşan(19) yön, taraf, bölüm(20), anlamına gelen “cüz” ler ortaya çıktı.

   Cüzlerin ortaya çıkmasında ekonomik ve coğrafi faktörlerde etkili olmustur. Avrupa literatüründe cüz teriminin karşılığı olarak “horde (orda)” terimi kullanılmıştır(21). Kazaklar cüzlere ayrılmasına karşın dilleri, kültürel ve ekonomik yasam biçimleri aynı olan tek bir millet olarak kalmıştır.

   Bu nedenle cüzler başlangıçta daha çok siyasal ve ekonomik amaçlar için kurulmus sürekli olmayan kabile birlikleri görünümünde idi. 17. yüzyılda Kazakların egemen oldukları alanın genişlemesinden dolayı cüzler; sınırları belli olan bölgelerde, denetimini kendi ellerinde tuttukları üç ayrı özerk kabile birligine dönüştü. Ancak Kazakların cüzlere (Küçük Cüz, Orta Cüz, Ulu Cüz) ayrıldıktan sonrada dirayetli hanların yönetiminde ya da ortak tehlike karsısında zaman zaman yeniden birleştikleri görüldü(22).

   Tahir Han döneminde baslayan karısıklık Kasım Han’ın diger oglu Haknazar Han’ın hakimiyeti eline almasıyla sona erdi. Haknazar Han, parçalanmıs olan Kazak siyasi birligini yeniden kurmak için mücadele etti. Haknazar Han zamanında kuzeyde Nogay Hanlıgı zayıfladıgından dolayı bir kısım halk Kazak topraklarına göç etti. Güneyde ise Seybani Hanlıgı ile anlasma yapıldı. 1550’li yılların sonunda Sırderya boyundaki ticaret merkezlerini almak için ugrasan Haknazar Han Kazak siyasi birligini yeniden sagladı(23). Haknazar Han’ın ölümünden sonra yerine Tevekkel Han, han oldu. Onun zamanında Buhara Hanlıgı ile savasılarak Türkistan(Yessi), Taskent ve Semerkand sehirleri ele geçirildi(24) Tevekkel Han, Buhara Hanlıgı ile yaptıgı mücadelede destek alabilmek için Rusya ve İran ile de isbirligi kurmaya çalıstı(25).

   Tevekkel’in iktidarı zamanında Rus birlikleri Sibirya’ya girerek Tevekkel’in yegeni Oraz Muhammet’i Güney Sibirya’da esir aldı. Tevekkel yegeninin serbest bırakılmasını Rusya’dan talep etse de Ruslar, Tevekkel’in Ruslarla birlikte Güney Sibirya Han’ı Küçüm Han’a karsı savasmayı kabul ettigi takdirde yegenini serbest bırakacaklarını bildirdiler. Tevekkel Han, Rusların istegine boyun egerek Küçüm Han’a saldırmıssa da Ruslar sözlerinde durmayarak Tevekkel’in yegenini serbest bırakmadılar. Aynı dönemde Tevekkel, Özbeklerle yaptıgı savatsa yaralandı ve 1599 yılında öldü(26).

   Tevekkel’in ölümünden sonra yerine halefi İsim Han (1599-1640) geçti. İsim Han dönemi karısıklıklar ve Kazakistan’a saldıran Kalmuklarla mücadeleyle geçti. İsim Han’dan sonra Cihangir ve Tevke Han zamanlarında da Kalmuklarla mücadele devam etmiş ama Kazakistan’ın Kalmuklar tarafından işgali engellenememiştir (27).

   1680 yılında Tevke Han, (1680-1718) han olduktan sonra içte otoritesini saglamak için bazı idari tedbirler aldı. Buhara Han’ı ile dostane iliskiler kurulduktan sonra 1694’te Rus elçisi Skibin Troskin ile görüstü. Komsu ülkelerle iyi iliskiler kurmak için elçiler yollayan (28) Tevke Han’ın, iktidarının belirgin özelliklerinden birisi de adet ve kanunların sistematik bir sekilde tespit edilmesidir. Tevke Han Kazakların bütün adet ve hukuk normlarını bir araya getirmek için Tuli Ali Bey baskanlıgında altı ilim adamından olusan bir heyete Ahengeren Irmagının kıyısında “Ceti Cargı” (29) adı verilen kanun külliyatını hazırlattı(30). Tevke Han bu kanunları çıkararak dagınık halde yasayan Kazakları kendi hakimiyeti altında birleştirmeyi hedeflemiştir(31).

   Tevke Han’ın ölümünden sonra yerine geçen Bolat Han’la Küçük Cüz Han’ı Ebu’l Hayr Han arasında ihtilaf çıktı. Bütün cüzlerin hanı olma istegini Kazak beylerine kabul ettiremeyen Ebu’l Hayr Han, Bolat Han’ın hükümranlıgını tanımak istemediginden 1718’de Küçük Cüz’ün bagımsızlıgını ilan etti. Onun döneminde Kalmukların Kazak topraklarına saldırıları devam etti. Poltava savasında esir edilen İsveçlilerden top dökmeyi ögrenen Kalmuklar, Kazaklar üzerine daha etkili bir sekilde saldırılar. “Aktaban Subanı” adı verilen savasta Kazaklar agır yenilgiye ugradılar. Kazakların Kalmuklara karsı yenilgisi sonucu yasadıkları üzüntüyü dile getiren “Elim-Ah” halk türküsü günümüze kadar Kazaklar arasında söylenile geldi (32).

   Bir taraftan Rus Kazakları diger taraftan Kalmukların saldırılarına maruz kalan Kazak halkı zor anlar yasadı. Bir kısmı Harezm’in güneyine göç etmek zorunda kaldı. 1718 yılında Ebu’l Hayr Han, Üç Cüz Kazakları ile beraber Kalmuklara karsı birleserek onları maglup etse de sonradan tekrar maglup oldu (33). 1723 yılında Kalmukların hakimiyeti altına giren Ulu cüz 1758 yılına kadar Kalmuk hakimiyeti altında kaldı. Daha sonra kısa bir süre de olsa bagımsızlıgını kazansa da dogu kısmındaki topraklarını Çin’in hakimiyetine kaptırdı. Güneyde Türkistan’a kadar genis bir bölge ise Buhara Hanlıgı’na baglandı (34).

   1781 yılında Abılay Han Orta Cüz hanı seçildi. Ruslar ve Kalmuklara karsı Çinlilerle isbirligi yaparak denge siyaseti uygulayan Abılay Han, Kazak cüzleri arasında tekrar birlik kurmaya çalıstı ama basarılı olamadı. Abılay Han’ın idaresinde onun ahlak danısmanı olan sair Bukar-Cırav Kalkamanulu yasadı. Sair halk arasında birlik fikrini güçlendirmeye, Han’ın ise milletine karsı adalet duygusunu gelistirmeye çalısmıstır(35). Abılay Han’dan sonra yerine geçen Veli Han döneminde de karısıklıklar devam etti. Veli Han’ın ölümünden sonra Rusya, Orta Cüz’de han seçimine izin vermemis 19.yüzyılın basında Orta Cüz kademeli bir sekilde Rusya’ya baglanmıstır(36).

   Küçük Cüz 1731 yılına kadar iç ve dıs münasebetleri bakımından bagımsız kaldı. Fakat Ural bölgesine dogru ilerleyen Kalmuklarla yapılan savaslar Küçük Cüz’ü zayıflattı. 1580 yılından itibaren Ruslarla komsu olan Küçük Cüz ile Ruslar arasında Yayık Nehri sınır idi. Kazakların Kalmuk korkusu onları Ruslara yakınlastırmıs 1731 yılında Ebul Hayr Han döneminde Rus hakimiyetine girmek zorunda bırakmıstır. Küçük Cüz 1731’den 1820’ye kadar tabi bir devlet olarak hayatını sürdürüp bu tarihten sonra ise Rusya’ya baglanmıstır(37).

HANLIK DÖNEMİ, KAZAKLARDA DEVLET YÖNETİMİ

   Kazak Hanlığı’nın basında bütün sultanların baglı bulundugu bir han bulunmakta idi. Kazak Hanları bu sultanlar arasından seçilirdi. Han seçimine sultanlarla birlikte beyler de katılırdı. Hanın danısma mercii niteligindeki sultanların ve beylerin katıldıgı “Kenges-(divan)” savas, diplomatik sorunlar ve arazi anlasmazlıkları gibi önemli konularda karar alınacagı zaman toplanırdı. Bütün ülke hanın malı sayılırdı(38).

   Hanın hükümdarlıgı ömür boyu sürer ve tahtı yakınlarına miras yoluyla geçerdi. Miras hakkı önce kardeslere sonra çocuklara daha sonra erkek ve kız kardes çocuklarına ait idi. Geleneklere göre gerekli kosulları tasıyan taht varisi sultanların ve beylerin kurultayında han seçilirdi(39).

   Hanlara devlet yönetiminde sultanlar yardım etmekteydi. Hukuki olarak bir çok yetkileri olan sultanların, hanlık tahtına seçilebilme hakkı vardı. Sultanlardan sonra yetkili kisiler ise “Bey-(Biy)”lerdi. Beyler kabile ve boyları yönetirlerdi. En ünlü beyler hanın yanındaki “Beyler İstisare Kuruluna” üye idiler. Beylerin aynı zamanda ordu komutanlıgı ve mahkeme hakimligi görevleri de bulunmakta idi(40). Hanların ve sultanların kendilerine baglı sürekli savasa hazır durumda olan askeri birlikleri vardı. Bu birlikler aynı zamanda vergi toplamakla da yükümlüydüler. Bu birliklerin dısında her boyun kendisine ait askeri birligi bulunmaktaydı. Her birligin kendi sancagı ve “Uran” denilen savasa çagrı nidası vardı. Genel ordu belli miktardaki bu tür birliklerden olusurdu. Ordunun baskomutanı olarak han savas ilan etmek ve barıs yapmak hakkına sahipti(41).

   Halkın yaptıgı tarım ve hayvancılık faaliyetlerinden alınan vergiler ile askeri seferlerden elde edilen gelirler hanların baslıca gelirlerini teskil etmekteydi(42). Halktan alınacak vergilerin oranını hanlar geleneksel hukuka dayanarak belirlemekteydiler(43).

   Kazak Hanlıgı’nın ilk dönemlerinde devlet geleneksel hukuka göre yönetilirken 17. yüzyılın sonunda Tevke Han zamanında geleneksel hukuk ile Ser’i hukuk birlestirilerek “Cetti Cargı” adı altında yeni bir hukuk sistemi olusturuldu. “Ceti Cargı” Kazakların o zamana kadar kullandıkları hukuk kurallarını içermekle beraber bir çok yeniligin de getirildigi bir nevi idare hukukuydu. “Yedi ferman” anlamına gelen kanunlar, agızdan agza nakledilerek son dönemlere kadar ulasmıstır(44).

   “Ceti Cargı” mal-mülk davası ve medeni hukuk ilgili esaslar yanında İslam dininin korunması için getirilen cezai tedbirleri de içermekte idi. Bu kanun maddelerinden bazıları şunlardır:

1-Allah’a dil uzatan adam (eger yedi sahit varsa) taslanarak öldürülür.
2-Kafir olan kisinin malına ve mülküne el konulur. Yasadıgı yerden sürülür.
3-Hırsızlık, zalimlik yapan ve insanları öldüren kisiler, ölüm cezası ile cezalandırılır. Cezalandırılan kisi eger kan parası verirse cezası hafifletilir.
4- Karısına haksızlık yapan veya ona hakaret eden kisi para cezasına çarptırılır.
5-Bir kadına tecavüz eden bir kisi, bir kisiyi öldürenle aynı cezaya çarptırılır(45).

   Ceti Cargı’nın ilan edilmesine üç Kazak cüzünün temsilcilerinin de katıldıgı göz önünde bulundurulursa kanunların ortaya koydugu hukuk normlarının sadece belli cüzlere değil Kazak Hanlıgı’nın tamamına yönelik oldugu anlasılmaktadır. Bu kanunlar Kazak toplumunda 19 yüzyılın ortalarına kadar sosyal hayata dair meselelerin düzenlenmesinde etkili olmustur(46).

Category: , , , , ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

9 yorum: