"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

Atatürk'ün Fikir Fedaisi: Dr. Reşit Galip

Unknown | 15:49 | 2 yorum

Dr. Reşit Galip
  Dr. Reşit Galip, 1893 yılında Rodos’ta doğdu. Liseyi İzmir’de okudu, 1911’de İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi.

  Daha lise yıllarında etkin bir öğrenci olan Reşit Galip, Meşrutiyet döneminde, Ferday-ı Temmuz; Tıbbiye’de de, Hakikat adında bir gazete ile Sivrisinek adında bir çizgi (karikatür) dergisi yayımlamıştı. Tıbbiye'de, Türk Ocakları'nın bir şubesini açan Galip, eş zamanda, Ocak örgütlerinin denetçiliğini de üstlenmişti.

  Öğrenciyken çıkan, Balkan ve 1. Acun Savaşları'na gönüllü olarak katıldı. Bu nedenlerle, Tıbbiye'yi ancak 1917’de bitirmişti. Mondros Ateşkesi’nden sonra, işgallere karşı, İstanbul mitinglerine katılan Reşit Galip, Damat Ferit yönetimine karşı yazdığı bildiriyi, polis müdürlüğünün kapısına yapıştıracak ölçüde de gözü karaydı.

  Sakarya Savaşı‘ndan sonra, Ankara’da, Hıfzıssıhha dairesi yardımcılığına getirilen Reşit Galip, Lozan Antlaşması üzerine kurulan Nüfus Değişimi (Mübadele) Kurulu'nda da görev almıştı.   

  Köycülük Derneği’nde çalıştı. Gelişmenin köylerden başlamasını savundu. Bu yüzden adı ''Köycü Galip’e''çıktı.

  1923’te, Mersin’de, bağımsız doktor olarak çalıştığı sıralarda; Türk Ocağı Başkanlığı, ticaret lisesinde öğretmenlik ve Mersin Gazetesi’nde başyazarlık yaptı.

  Reşit Galip’in yaşamındaki dönüm noktası ve Türk siyasetinde yer etmeye başlaması ise, Mustafa Kemal’in, Mersin gezisinde olmuştur.

  17 Mart 1923’te, Mustafa Kemal, Mersin’e geldiğinde, Millet Bahçesi'nde düzenlenen toplantıda, Reşit Galip’in şu sözleri, Atatürk’ün gözüne girmesine ve sevgisini kazanmasına neden olacaktı. 

  “Sizin karşınızda, başarılarınızdan söz etmeye gerek var mı? Grönland’daki, Eskimolardan; Afrika’nın yanık ve kızgın çölleri ortasında, sam yellerinden haber uman zencilere dek, herkes öğrendi. Sen, bu ulusun; yalnız müncisi, yalnız bir kurtarıcısı ve yalnız bir kahramanı değilsin; sen, bunlardan daha büyüksün; sen, bu ulusun bir bireyisin. Senin en birinci büyüklüğün, bu ulusun bir bireyi olmakla onur ve övünç duymandır.” 

  Bu konuşmasıyla, Mustafa Kemal’in ilgisini çeken Reşit Galip, yaklaşık iki yıl sonra Aydın saylavlığı (milletvekilliği) görevine getirildi.

  1925’ten sonra, üç dönem Aydın saylavlığı, iki yıl İstiklal Mahkemesi üyeliği yaptı. CHP Genel Yönetim Kurulu üyesi olarak; partinin; gençlik kolları, eğitim, halk evleri ve Türkçe çalışmalarını yürüttü.

  1930’da, Türk Tarihi Kurumu'na seçilen Dr. Galip, yine o tarihlerde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’na, Atatürk’ün isteğiyle katıldı. Atatürk’ün, 1930 Kasım'ından, 1931 Mart'ına dek süren yurtiçi gezisine katılan Galip; Türk Ocakları'nın kapatılıp, yerine kurulan Halk Evleri'nin oluşumunda da görev aldı.

  Türkçe’nin arılaştırılması ve özüne dönmesi gerektiğini savunan Galip’in yaşamında, Dolmabahçe’de, Atatürk’ün sofrasında yaşadığı bir tartışma, yaşamının dönüm noktası oldu.

  Atatürk’e öğretmenlik de yapmış olan Eğitim Bakanı Esat Sagay’ı eleştirmesi, Çankaya ile olan ilişkilerinde bunalıma neden oldu. Sofra’daki tartışmanın konusu, kız öğrencilerin giysileriydi.

  Esat Bey’in: “Kızların; kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu giymelerini uygun görmüyorum.” demesi ve bir genelge yayımlayıp, daha kapalı giymelerini isteyeceğini söylemesi üzerine;

  Reşit Galip, bunun bir gericilik olduğunu söyledi. Sofrada gerginliğin sürmesini istemeyen ve bu durumdan hoşnut kalmayan Atatürk, bu konunun daha sonra konuşulmasını isteyecekti.

  Ancak,

  Reşit Galip: ''Bu sofrada, devrimleri zedeleyecek işlerden söz edilmesi küstahlıktır!'' diyerek ortamı daha da geren bir çıkış yaptı.

   Bunun karşısında,

  Atatürk: “Yorgun görünüyorsunuz, gidip dinlenebilirsiniz!” diye uyardı.

  Ancak,

  o, daha da alevlenerek: “Burası, ulusun sofrasıdır, kovulmamalıyım. Kendimi iyi duyumsuyorum, kalkmam!” diye, Atatürk’e dikleşecekti.

  Bu durum karşısında,

  Atatürk: “O halde biz kalkalım, masayı Beyefendi'ye bırakalım!” diyerek odasına çekilmişti.

  Öbür konukların da kalkmasıyla, tek başına kalan Reşit Galip, o gece bir koltukta sabahlamıştı.

  Çankaya Sofrası’nda bulunanlardan Vasfi Zorlu’nun deyişiyle, Reşit Galip; ‘evin şımarık çocuğu’ydu ve “her şeyi söyler, yine de Atatürk, o’nu hoşgörürdü”.

  Gerçekten de öyle oldu. Sofrada yaşanan bu çatışmadan bir yıl geçmeden, 1932 yılında, Atatürk’ün önerisiyle; Reşit Galip, Eğitim Bakanlığı'na atandı. Ancak, rahatsızlığı nedeniyle, bakanlıkta ancak 11 ay kalabildi.

  1933’te İstanbul Üniversitesi Devrimi'ni gerçekleştirdi; Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu çalışmalarına katıldı. Okullarda okunan And'ı yazdı.

  Andımız

 Eğitim Bakanlığı'na getirilen Reşit Galip’in, günümüze dek uzanan “And” uygulaması da, 1933’te başladı. Cumhuriyet'in 10. yılında, 23 Nisan 1923’te, kendi yazdığı And'ı, çocuklara okutan Dr. Galip, bir genelgeyle, And'ın bütün okullarda okutulmasını sağladı.

  Dr. Galip’in yazdığı And'ın ilk durumu şöyleydi:

  ''Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun!''

  Dr. Reşit Galip, tapınç (ibadet) dilinin Türkçeleştirilmesi'nde de önemli rol oynamıştı. 1931'in Ramazan’ında, Dolmabahçe Sarayı'nda, tapınç dilinin Türkçeleştirilmesi çalışmalarında, Mustafa Kemal’in yanında olan ve o’nunla birlikte son düzenlemeler yapan kişiydi.

  Mustafa Kemal ile Dr. Reşit Galip, çalışmaların sonucunda şu kararları aldılar:

  – Müslümanlığın, bir Türk inancı olduğunun kanıtlanması. 

  – Dinde, tapınmanın; ''Tanrı ile kul arasında bir yürek bağlılığı olduğu savının yaygınlaştırılması.''

  – Kul, Tanrı'sına tapınırken, söylediklerini yüreğinden söylemeli. Bunun, ancak, anadil ile olanaklı olduğu inancının oluşturulması.

  – Bu düşünceler yaygınlaştırıldıktan sonra, yakarışların (duaların) Türkçeleştirilmesi için iş bölümü yapılması. 

   29 Ocak 1932’de, Sultanahmet Camisi’nde, Türkçe Kuran okunması kararlaştırıldığında, İstanbul’un ünlü hafızları, Dolmabahçe Sarayı’na çağrıldı. 9 kişiden oluşan kurulu karşılayan, Reşit Galip’ti.

  Galip, hafızlara: “Camilerde, Türkçe Kur’an okuyacaksınız. İşte, birer tane veriyoruz. Evet bu çeviri belki iyi değildir. Çünkü, önce Arapça’dan, Fransızca’ya; ondan da Türkçe’ye çevrilmiştir. 

  Bununla birlikte, Ankara’da, bir kurulca, Türkçe bir Kur’an hazırlanmaktadır, bundan sonra; camilerde ve namazlarda onlar okunacaktır.” diyecekti.

  1934 yılında, daha 41 yaşındayken öldü; öldüğünde cebinden 5 lira çıktı.


Atatürk'ün Fikir Fedaisi Dr. Reşit Galip
Dr. Reşit Galip hakkında söylenenler:

 Atatürk: “O hem doktordur, hem hukuk doktorudur, hem siyaset doktorudur, hem edebiyat doktorudur ve güzel arkadaştır.”

 Hasan Âli Yücel: “Sapına kadar devrimciydi… Bizzat yüzüne tenkit ettiği Atatürk’ün devrimci ruhuna, hayatın her anında sadık kaldı.”

 Saffet Arıkan: “Dr. Reşit Galip, Cumhuriyet Türkiye’si tarihinde, adı daima sevgi ve saygı ile anılacak bir devlet ve fikir adamıdır.”

 Yunus Nadi: “Dr. Reşit Galip, bir çalışma örneği olarak, daima gözlerimizin önünde yaşayacaktır.”





  
  Kaynaklar:

  ''Atatürk’ün ‘Fikir Fedaisi’ Dr. Reşit Galip''  Yener Oruç

  ''Dr. Reşit Galip’in Atatürk’e Yakınmaları'' Prof. Dr. Şerafettin Turan

  ''Türkçe Ezan'' Prof. Dr. Seçil Karal Akgün

Category: ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

2 yorum:

  1. Bilgilerden ötürü, sağ olun sayın yönetici. Reşit Galip Bey çok değerli bir aydınımızdı. Keşke, erken yaşta yitirmeseydik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizler sağ olun. Bence de çok değerli bir aydınımızdı. Türk Ulusu'na katacağı, daha çok değerli devrimleri olacaktı. Tini kut, yeri uçmağ olsun.

      Sil