"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

''Dilimize yerleşmiş sözcükler çıkarılamaz." savının çürütülüşü

Unknown | 12:33 | 0 yorum

  "Dilimize uzun zaman önce girmiş olan sözcükler yerleşmiştir, çıkarılamaz." savı vardır. Doğru değildir.Yanıtlayalım. 

   Önümüze sürekli, Türkçeleşme karşıtlarınca getirilen: ''Bir dile giren yad sözcüğün; ne zaman girdiği ve kullanımının ne kadar yaygınlaştığı, yalnızca o sözcüğün yerine karşılık bulmayı ve o karşılığın benimsenmesini kolaylaştıran veya güçleştiren bir değişkendir. Hiçbir nen olanaksız değildir. Güç veya değil, bu yapılmalıdır. Burada tek sorun, geçmişte yapılmış olan bu yanlışın alışkanlık olmasından ötürü, düzeltilmesinin daha güç oluşudur. Ancak yerleşmiş sözcükler değiştirilemez diye bir kural yoktur.

  Atatürk, dil devrimi sırasında yerleşmiş denen birçok sözcüğü değiştirmiştir. Ülkeler bunları gerçekleştirir. Başıboş bırakılmış bir dil, yok olma sürecine girer.

  “Kaç yıllık sözcükleri nasıl değiştireceksiniz? Toplum bu sözcüklere alıştı.” denmektedir.

  Sorun sözcüklere alışmak veya uzun yıllardır kullanılıyor olması değildir. Bunun en belirgin kanıtları, çok uzun zamandır kullanılan sözcüklerin, Türkçeler'iyle ya da batı kökenleriyle değişmiş olmasıdır. Dil devrimi sırasında uzun zamandır kullanılan birçok yad sözcük Türkçeler'iyle değişmişti. Örneğin; geçmişte yerleşmiş ve değiştirilemez denen "ehlivukuf" sözcüğü "bilirkişi" ile, "beynelmilel" sözcüğü "uluslararası" sözcüğü ile, "itimat" sözcüğü "güven" ile, "vukuat" sözcüğü "olay" ile, "kainat" sözcüğü "evren" ile, "nizamname" sözcüğü "tüzük" ile, "müselles" sözcüğü "üçgen" ile değişmiştir. Bunlar gibi binlerce örnek vardır. Ayrıca günümüzde de, uzun yıllardır dilimizde olan Arapça “hayran” sözcüğü yerine, son zamanlarda İngilizceden “fan” sözcüğü girebilmiştir. Eğer İngilizceden bu sözcük gelip, kaç yıllık Arapça sözcüğün yerini alabiliyorsa, Türkçe kökenli “tutkun” sözcüğü de alabilir. Benzer durum, “merkez-center” (Türkçesi: ortay), “idareci-admin/moderatör/süpervizör/CEO” (Türkçesi: yönetici), “vize-midterm” (Türkçesi: arasınav), “seyahat-travel” (Türkçesi: yolculuk) gibi eski, yad ve doğu kökenli kullanımlardan yeni, yad ve batı kökenli sözcüklere geçişlerde görülmektedir. Bu sözcüklerin Türkçeler'i de vardır. Batı kökenlileri kabul edilirken, Türkçeler'inin kabul edilmemesi için bir neden yoktur.

  Bilimsel veriler, önerildiği günlerde dışlanan ve küçümsenen Türkçe karşılıkların büyük oranda zamanla benimsendiğini göstermiştir. Türkçe sözcüklerin benimsenebilmesi için belki bir iki kuşak geçmesi gerekmiştir. Ancak bu önünde sonunda olmuştur. Bugün yadırgamadan kullandığımız "bilgisayar", "akaryakıt", "güven", "evren" gibi yüzlerce sözcük ilk ileri sürüldüğünde; yadırganmış, dalga geçilmiş, beğenilmemişti. Ancak dilsever yurttaşların, yazarların, devletin kullanması ile süreç içinde sevilmiş ve kullanıla kullanıla yerleşmiştir. Eski ve yad kökenli olan karşılıklarının kullanımı ise giderek azalmış ve sonunda neredeyse hiç kullanılmaz olmuştur.

   Bununla ilgili örnekler verelim: İlyas Göz'ün, 2003 yılında, "Yazılı Türkçe'nin Kelime Sıklığı Sözlüğü" adıyla, TDK Yayınları'ndan yayımladığı araştırmasında, türlü sözcüklerin, basında kullanılma sıklığı konu edilmiştir. Buna göre; Arapça'dan dilimize giren "münasebet" sözcüğü yalnızca 20 kez kullanılırken, Türkçe karşılığı olan "ilişki" sözcüğü 709 kez kullanılmıştır. Benzer biçimde "fert" 47, "birey" ise 213 kez kullanılmıştır. "Teferruat" sözcüğü 4 kez, "ayrıntı" sözcüğü ise 115 kez kullanılmıştır. Bunlar göstermektedir ki, geçmişte benimsenmiş ve çıkarılamaz denen nice sözcük dilimizde neredeyse hiç kalmamıştır.

   Dilimize giren yad sözcüklerin dilimizden çıkarılması ve yerine Türkçeler'inin konması zaman alacak bir iştir. Ancak yapılmalıdır. Bu ulusal bir görevdir. Bu işin güç olması, bizi caydırmamalıdır. Unutmamalıdır ki, Atatürk'ün dediği gibi: ''Türk; çetin işler yapmak için yaratılmıştır.''

 Türkçe'nin Diriliş Hareketi

Category: , , , , ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

0 yorum