"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

İSMET İNÖNÜ, MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAĞ’IN EVİNİ İSTİMLAK ETTİRİYOR

Unknown | 14:41 | 0 yorum

Nihayet bir gün Şükrü Saracoğlu’nun emriyle Mareşal’ın evine üç memur gönderildi. Görüşme talebinde bulunan memurlar içeri alındı. Gördüğü uzun tedaviden sonra sağlığı oldukça düzelen Mareşal, gelenlere isteklerini sordu:

-MAREŞALİM ŞU ANDA OTURMAKTA OLDUĞUNUZ EV MİLLİ EMLAKA AİT OLDUĞUNDAN , DEVLETE İADE ETMENİZ GEREKMEKTEDİR.

-PEKİ NE SEBEPLE?

-HÜKÜMET BURAYA KARAKOL YAPILMASINI KARARLAŞTIRDI.

Memurlardan müsaade isteyip birkaç dakika sonra salona dönen Mareşal:

-BUYURUN EVİN TAPUSU, BURASI BANA AİTTİR.

-MAREŞALİM BİZE BURASININ ATATÜRK TARAFINDAN YAPTIRILIP, ZATIALİNİZE OTURMAK İÇİN TAHSİS OLUNDUĞUNU SÖYLEMİŞLERDİ. HİÇBİRİMİZ ADINIZA TAPU OLDUĞUNU BİLMİYORDUK.’’

Mareşalin hiddetle ayağa kalkmasıyla kapıya yönelen memurlar, mahcubiyet içerisinde evden ayrıldılar. İnönü yandaşları ve Hükümet Erkanı bu vesile ile Atatürk’ün Mareşal’e oturduğu evi hediye ettiğini, öğrenmiş oluyorlardı.

Şimdi ne olacaktı? Bu şartlarda tapulu evi tahliye edemeyeceklerine göre, yeni bir bahane bulmaları gerekiyordu. Çok geçmeden İnönü dahiyane planını gerçekleştirir. Milli Emlak’tan ivedi olarak gönderilen ihbarlı mektupta şunlar yazılıydı:

‘’Sayın Mareşal Fevzi Çakmak;

İkamet ettiğiniz ev, askeri yasak bölge dahilinde bulunduğu için istimlak edilmesi mukarrerdir. Bir diyeceğiniz varsa usulen müracaat ederek hakkınızı arayınız.’’

Mareşal artık Ankara’dan zorla çıkarılmak istendiğini, kalmakta ısrar ederse tecavüze uğrayacağını gayet iyi anlamaktaydı. Kısa sürede tamamlanan hazırlıklar neticesinde, eşi Fitnat hanımla birlikte Ankara’dan ayrılan Mareşal, İstanbul Erenköy’deki kiralık köşke yerleşir. Kaderi tıpkı Kazım Karabekir Paşa’nınkine benzemişti. Kazım Karabekir Paşa Atatürk döneminde ve İnönü’ün Başbakanlığı zamanında, Erenköy İstasyonu’nun karşısındaki Köşkü’nde üç defa baskına uğrayıp, eşyaları baştan sona aranmıştı. Bununla da yetinilmeyip, kitapları kireç kuyularında yakılarak yıllarca takip edilen Karabekir Paşa’dan sonra, şimdi sıra Mareşal Fevzi Çakmak’a gelmişti. Gerçi köprülerin altından çok sular geçmiş, Atatürk’ün ölümünden sonra Milletvekili ve Meclis Başkanı olan Karabekir Paşa’nın İnönü’yle belirgin görüş ayrılıkları olsa da yıldızı yeniden parlamıştı. İkinci dünya harbinin son dönemlerind Erenköye yerleşen Mareşal ise tamamen inzivaya çekilmişti.

İnönü’ün emriyle Köşk devamlı kontrol altına alınıp, giren çıkan sorulmaktaydı.

11 Ağustos 1945 tarihinde İkinci Dünya Harbinin resmen sona ermesiyle İnönü rahatlamış, ancak meclisde çok partili hayata geçmek için kıpırdanmalar başlamıştı. İnönü’yle mesailerinin bitmesinden sonra geçici olarak köşesine çekilen Celal Bayar, yakın arkadaşları Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan Menderes’le birlikte Hükümete verdikleri dörtlü takrirle seslerini duyururlar. Türkiye’de artık demokrasi (!) rüzgarları esmeye başlamıştır! Milli Şef’lik saltanatı sallanan İnönü’yle demokrasiye geçişin önderi Bayar, o günlerde iki ayrı zıt kutubun lideri olarak tanımlanmaktaydılar. Köprülü, Koraltan ve Menderes’in Halk Partisi’nden ihraç edilmelerinin ardından Milletvekilliğinden ayrılıp ‘’Sinei Millete’’ dönen Bayar, 2 Aralık’ta Cumhuriyet Halk Partisi’nden fiilen ayrılarak 4 aralık 1945’de yeni bir parti kurulacağını, düzenlediği toplantıda basına açıklar. Aralık ayının sonlarına doğru, kurulacak partinin programı son şeklini almıştı.

Artık Milli Şef ve Molla Başbakanı Şemsettin Günaltay kabinesinin günleri sayılıydı. Halktaki bıkkınlık ve bitkinlik son raddeye geldiğinden, İnönü seçimlerden ümidini kestiği halde can havliyle, suursuz ve sinirli bir şekilde parti teşkilatlarına talimatlar yağdırıyordu. Bu arad Millet Partisi de seçimlere hazırlanmaktaydı. Mareşal Fevzi Çakmak uzun süren prostat hastalığı nedeni ile Nişantaşı Sağlık Evinde tedavi gördüğünden, Fahri genel Başkanı olduğu Millet Partisinin seçim çalışmalarına katılamaz. Hastalığının son dönemlerinde İnönü, İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer ile birlikte haber vermeden Mareşal’in tedavi görmekte olduğu hastaneye ziyarete gelir. Mareşale refakat eden hemşiresi Nebahat Hanım, doktor tavsiyesi nedeni ile ziyaretçi kabul edilemeyeceğini söyleyince, İnönü yanındaki Sökmensüer’le az evvel geldiği hastane kapısından hızla geri dönmüştür.

Seçim propagandaları yoğun bir şekiilde devam ederken, son ameliyatından sonra komaya giren Mareşal, sevdiklerinin gözyaşları içerisinde 10 Nisan 1950 Pazartesi günü hayata veda etti.

ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜNDEN SONRA MAREŞAL, İSMET İNÖNÜ’YÜ CUMHURBAŞKANI SEÇİMLERİNDE DESTEKLEYEREK, FARKINDA OLMADAN BÜYÜK BİR HATA İŞLEMİŞTİ. İNÖNÜ’NÜN ‘BENDEN SONRA TUFAN OLSUN’ ZİHNİYETİNE RAĞMEN CELAL BAYAR MAREŞALE KUCAK AÇARAK, ONUN BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLİ OLMASINI SAĞLAMIŞTIR.

HAYATININ EBEDİ YOLCULUĞUNDA İNÖNÜ MAREŞAL’E ‘SON VEFASIZLIĞINI’ DA GÖSTEREREK, 12 NİSAN 1950‘DEKİ CENAZE TÖRENİNDE DEVLET RADYOSUNDAN YAPILAN MÜZİKLİ YAYINA MANİ OLMAMIŞTI. BU DAVRANIŞI BİR BAKIMA İSMET PAŞA’NIN DOĞASINDA VAR OLAN BİTMEK BİLMEYEN KİNİNİN TEZAHÜRÜDÜR. O İSMET PAŞA Kİ, CUMHURBAŞKANI SEÇİLDİKTEN HEMEN SONRA ‘’ATATÜRK’ÜN İLKELERİNİ’’ BİRER BİRER TARUMAR EDERKEN, HİÇ RAHATSIZLIK DUYMAMIŞTI.

KENDİSİNİ MİLLİ MÜCADELE’NİN ZOR GÜNLERİNDEN, CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINA ÇIKINCAYA KADAR DESTEKLEME YANILGISINA DÜŞEN MAREŞAL’E ÖLÜM YOLCULUĞUNDA BİLE VEFASIZ DAVRANAN İNÖNÜ’DEN BAŞKA NE BEKLENEBİLİRDİ Kİ ?...

(Süleyman Yeşilyurt, Atatürk- İnönü Kavgası, s. 204-205)

Dipçe: https://www.facebook.com/photo.php?fbid=452940071463056&set=a.241393319284400.54813.241313655959033&type=1&theater

Yayının oluşturulma tarihi: 31 Mayıs 2013

 Bugün: 21 Ağustos 2013

Category: ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

0 yorum