"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

ATATÜRK ve İNÖNÜ KAVGALARI

Unknown | 10:36 | 0 yorum

 (1932 Yılı ortalarına doğru Yalova’da Kılıç Ali’nin Hatıralarından…)

  ‘’O akşam misafirler birer birer veda edip ayrılırken Atatürk’ün İsmet Paşa’yı alıkoyduğunu görünce, müsaade istemek için Sali Bozok’la birlikte yanına yaklaştığımızda;

  Atatürk: ‘’Siz kalın! dedi. Sonra İsmet Paşa’yla beraber yemek salonunun bitişiğindeki küçük odaya girdi. Odanın kapısı kapanınca Salih Bozok bana: -Paşa haşlamayı sabaha bırakmadı, akşam ateşe vuracak! Diye gözünü kırpıp, şaka yollu sözler söylemeye başladı.

Salih Bozok’a sus diyerek kapıya yakın bir yerde durdum. Önce ATATÜRK’ÜN SESİ DUYULDU: -NEYDİ O SOFRADAKİ AFRA-TAFRANIZ PAŞA HAZRETLERİ? NE DEMEK İSTEDİĞİNİZİ AÇIKÇA SÖYLEYİN BAKALIM! 

  İsmet Paşa çok yavaş bir sesle konuştuğunda dediklerini tam olarak duyamıyordum. Arada bir kulağıma ‘’hükümet işleri’’ gibi kelimeler çarpıyordu. Bu arada Atatürk’ün sesi tekrar yükseldi: -NE DEMEK HÜKÜMET AZASI? YA BENİM DEVLET REİSİ OLARAK GÖREVİM NEDİR? YAA!... DEMEK ÖYLE!.. SİZ BİLDİĞİNİZ GİBİ İŞLERİ YÜRÜTECEKSİNİZ, BEN DE SİZİN İŞLERİNİZİN MÜHÜRCÜBAŞI’SI OLACAĞIM! ÖYLE Mİ? SEN BÖYLE Mİ ANLIYORSUN BAŞVEKİLLİĞİ?.. BÖYLE Mİ, MEMLEKET İDARE EDECEKSİN? BAŞVEKİL DEMEK LAYÜSEL (DOKUNULMAZLIK) DEMEK DEĞİLDİR. ELBETTE YAPTIĞI İŞLER TENKİT EDİLECEK. TENKİT EDECEKLERİN EN BAŞINDA DA BEN GELİRİM. BEĞENMEDİKLERİMİZİ İKAZ EDECEĞİM, DÜZELTECEKSİNİZ. SİZİN GÖREVİNİZ BUDUR!

  İsmet Paşa’nın Atatürk’e cevaben, hükümeti savunan sözler sarfettiğini duyabiliyordum. Atatürk beş-on dakika kadar anlattıklarını dinledi ve sonra: -SİZ YORULMUŞSUNUZ PAŞA! SİNİRLERİNİZ BOZULMUŞ!.. YALNIZ SİNİRLERİNİZ BOZULSA, YİNE DE ZARAR VERMEZ, AMA DÜŞÜNCE SELAMETİNİZİ DE KAYBETMİŞSİNİZ!.. ACELE OLARAK DİNLENMEYE İHTİYACINIZ VAR! SİZE İZİN VERİYORUM, YERİNİZE KİMİN VEKALET EDECEĞİNİ YARIN AJANSTAN ÖĞRENİRSİNİZ!

  İsmet Paşa kendini savunmak istercesine bir şeyler söylerken, Atatürk sözünü kesti: -Öyle, öyle Paşa… yorulmuşsunuz! Dinlenin bir müddet, sağlığınızı kazanmış olursunuz. İleride sağlığınız düzelince yine devlet hizmetleri sizindir. Ama kesinlikle görüyorum ki, dinlenmeye ihtiyacınız var!.. İsmet Paşa az sonra açılan kapıdan kızarmış bir halde per perişan dışarı çıktı. Bize bile başını çevirmeden yemek salonunun kapısında hızla çıkıp kendi pavyonuna doğru yürüdü (burada adı geçen ‘pavyon’, kelimesini bugünkü ile karıştırmayalım).

  Atatük’de hemen arkasından salona girmişti. Dikkatle yüzümüze bakarak: -KİM ŞİŞİRİYOR BU ADAMI? diye söylendi. ŞİMDİYE KADAR TEK BAŞINA HER İŞİN ÜSTESİNDEN GELMİŞ GİBİ ‘’HÜKÜMET, HÜKÜMET’’ DİYE TUTTURMUŞ… HÜKÜMET EVET AMA YA EHLİYET? Sonra Salih Bozok’a döndü: -SEN YARIN SABAH SAAT TAM BEŞTE BANA GEL. BİR TEBLİĞ HAZIRLAYALIM. AJANS HEMEN YAYSIN; BAŞVEKİL İSMET PAŞA SAĞLIK SEBEBİ İLE GÖREVİNDEN ÇEKİLMİŞTİR. KİMİN VEKALET EDECEĞİNİ DE YARIN SÖYLERİM!

  İsmet Paşa, beni de Salih’i de pek sevmezdi. Atatürk’e bağlılığımızı ve yakınlığımızı çekemiyordu. Eline fırsat geçtikçe bizi Atatürk’e çekiştirirdi. Ama Atatürk bunlara aldırış etmez, baş başa kaldığımız anlarda İsmet Paşa’nın şikayetlerini gülerek bize anlatırdı. Doğrusu, bizimde İsmet Paşa’ya karşı bir düşmanlığımız yoktu ama pek sevmediğimizi de söyleyelim. Salih Bozok’a: ‘’Aman Salih, dedim. Atatürk merhametli insandır. Yarın sabah öfkesi geçer meçer sen işi sıkı tut! Çünkü İsmet Paşa bu akşam çizgiyi iyice geçti. Biraz aklının başına gelmesi lazım… Salih de bana ‘’merak etme’’ gibilerden birkaç söz söyledikten sonra odalarımıza istirahate çekildik.’’ Adetimdir, yatmadan önce. Atatürk’ün sofrasında konuşulanları birkaç satırla da olsa mutlaka defterime yazarım. Bu akşam gerçekten çok önemli idi. Konuşmaların önemli yerlerini yazıyordum. Henüz uyumamıştım ki koridorda bir ayak sesi duyuldu. Seslerden gelenlerin iki kişi oldukları anlaşılıyordu. Hemen dikkat kesildim. Ayak sesleri benim kapımın önünde durdu. Alçak bir sesle konuşan biri: ‘’Bu oda değil, Paşa hazretleri, şu oda’’ diyerek Salih’in kapısını açtı. Salih’in odasına gecenin bir vaktinde gelen İsmet Paşa idi. Kulağıma gelenleri dikkatle dinlemeye başladım. Bir taraftan da konuşulanları defterime not ediyordum. Şimdi bu konuşmaları notlarıma bakarak anlatacağım.

  İsmet Paşa: -SİZİ BU SAATTE RAHATSIZ ETTİM, SALİH BEYEFENDİ, UYUMUŞ MUYDUNUZ? -ESTAĞFURULLAH PAŞA HAZRETLERİ, HAYIR, BUYURUNUZ. KILIĞIM İÇİN ÖZÜR DİLERİM. 

  Salih’i don ve atlet fanilası ile İsmet Paşa’nın karşısında düşündükçe, gülmekten öleceğim, ama zor da olsa tutuyorum kendimi. O anda Salih de ahiretten gelen biri ile karşılaşmış gibi şaşkınlık içerisinde olmalı!.. Bir yandan İsmet Paşa’ya odasındaki mevcut tek kırık iskemlesini gösterirken, bir yandan da gömleğini sırtına geçirmeye çalıştığı duyuluyordu.

  İsmet Paşa: -Salih beyefendi benim Gazi paşa‘ya hangi duygularla bağlı olduğumu her halde benim kadar bilirsiniz. Bir kere ‘’İsmet Paşa’’ olarak neyim varsa, bunların hepsini ona borçluyum. Bir ‘’Gazi’’ olmasaydı, bir ‘’İsmet Paşa’’ olmazdı. Yaptıklarımın içinde var olan kusurlar bana aittir. Başarı sayılabilecek ne varsa onundur. Minnetten hayranlığa kadar bütün duygularla kendisine bağlıyım. Öyle olduğu halde bu akşam aramızda o istenilmeyen nahoş hadiseler geçti. Gazi’nin hakkı var, sinirlerim iyice bozulmuş galiba… Kendimden beklemediğim şeyleri yapıyorum. Bu akşam bana başvekillikten çekildiğimi söyledi. Beni Başvekil yapan Gazi, çekil diyen Gazi… Emirlerine karşı boynum kıldan incedir. Yerden göğe kadar hakkı var. Gerçekten sinirlerim bozulmuş! Başvekillikten çekilmeye hazırım. Fakat Gazi Paşa beni kovmasın! Bu akşam olanlardan sonra benim Başvekillikten çekilmem, düşmanlarımıza güç kazandırır. Yanlış yorarlar, yanlış tefsir ederler. Ben, Gazi’yi bunca seven milletimize karşı itibarsız olurum. Milletin husumetine terk etmesin beni! Kendilerinden bunu rica ediyorum. Emrettiler, başımla beraber Başvekillikten uzaklaşayım, fakat şerefimle bana bırakmak alicenaplığını göstersin!

  Bu arada Salih Bozok konuşmaya başladı: -Aman Paşa hazretleri neler söylüyorsunuz? Gazi hazretlerinin herkesten fazla sizi sevdiğini, size ne kadar değer verdiğini bilirsiniz. İki yakın arkadaş, bir akşam birbirlerine sitemde bulunmuşlar; Gazi’nin yarın sabah bu meselenin üzerinde bile durmayacağından eminim. Şu anda bana bir emriniz mi var?

 -Estağfurullah Salih beyefendi. Estağfurullah. Sizden istirhamım var. Gazi’nin kırmayacağı tek insansınız! Sizi kardeşten ileri bir muhabbetle sevdiğimi de bilirsiniz herhalde. Gidip bu duygularımı lütfen Gazi hazretlerine arz ediniz. Bendenize, bir iki haftalık süre bağışlasınlar bir tabip raporu alıp yorgunluk mazareti ile çekileyim. Çoluğuma, çocuğuma bırakacağım tek şereften beni böylece mahrum etmemiş olacaklar. Bir sessizlik oldu.

  Daha sonra Salih Bozok konuşmaya başladı: -Durumu mübala ettiğinizi sanıyorum, Paşa hazretleri! Siz Gazi Paşa’nın fikir, icraat ve inkilap arkadaşısınız. Sizin bir dileğinizi iki etmez. Yarın sabah kendisi ile görüşseniz.

  İsmet Paşa Salih’in konuşmasını keserek: -Hayır hayır Salih beyefendi, yarın sabah çok geç olur. Bu hususu sizin hemen arz etmenizi ricaya geldim. Yine bir sessizlik oldu.

  -Hemen mi emrediyorsunuz?

  -Estağfurullah, emir değil, mümkünse rica ediyorum.

  -Emredersiniz Paşa hazretleri, buyurun birlikte gidelim!

  Birlikte çıkıp gittiler. Meraktan patlıyordum. Dakikalar saatten de uzun geliyordu bana. Takriben 45 dakika sonra Salih’in ayak sesleri duyuldu. Hemen koridora fırladım.

   -Ne oldu Salih?

   -İsmet Paşa Gazi’nin huzuruna benimle birlikte çıkak istedi. ‘’Sonra bana haber verirsiniz herhalde’’ deyip pavyonuna gitti. Ben çaresiz Gazi’yi uyandırdım. Anlattım olup bitenleri… İsmet Paşa’nın biçime girmesinden memnun kaldı. Yatağında bir sigara yakıp:

   -HADİ DE YA! dedi. BUNLARI KENDİSİ BANA SÖYLEMİŞ GİBİ KABUL ETTİM ANCAK AKŞAMKİ SOFRADA YALNIZ DEĞİLDİK. YARIN AKŞAM, BU SANA SÖYLEDİKLERİNİ SOFRADA HERKESİN İÇİNDE MÜNASİP BİR ŞEKİLDE TEKRARLARSA ONLARI UNUTURUM. BUNDAN SONRA İŞİNE DEVAM ETSİN, BİZ DE İŞİMİZE BAKALIM.

  Gazi’den ayrıldıktan sonra İsmet Paşa’nın pavyonuna gittim. Tedirginlik içerisinde beni bekliyordu. Daha kapıdan girerken heyecanla ellerimi sarıldı. Gazi’nin cevabını bildirdim. ‘’minnetle’’ dedi. Sonra gözlerimin içine bakarak ‘’Bana büyük bir iyilik ettiniz Salih bey, bunu ömrümce unutmayacağım’’ diye duygularını açıkladı.

  İSMET PAŞA, İYİLİKLERİNİZİ ÖMRÜMCE UNUTMAYACAĞIM DEDİĞİ SALİH BOZOK’U ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜNDEN SONRA MİLLETVEKİLİ SEÇTİRMEYEREK, SEVGİSİNİN KARŞILIĞINI FAZLASIYLA VERMİŞ OLUYORDU!

  BİR DİPNOT: İsmet İnönü, Atatürk ölüm döşeğindeyken ziyaretine gitmemiştir. Dahası, Ulusal Yas ilan edildiği halde Atatürk'ün cenazesine de katılmamıştır! Bu yukarıda anlatılan olay iplerin koptuğu anlardan bir tanesidir. Bilginize...

 KAYNAKLAR: (Salih Bozok ve Kılıç Ali’nin hatıraları: Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Politikada 45 yıl’ adlı anılarından alınmıştır. Salih Bozok ve İnönü’nün konuşmaları: Bitmeyen Kavga, sayfa 102-103-104, Emre yayınları., Süleyman Yeşilyurt, Atatürk İnönü kavgası, s. 31-47)

  Dipçe: WebmasterSitesi-Aklın ve Bilimin Işığında - https://www.facebook.com/photo.php?fbid=452561538167576&set=a.241393319284400.54813.241313655959033&type=1&theater
Yayının oluşturulma tarihi: 30 Mayıs 2013

Category: ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

0 yorum