"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

ADAMLAR VAR; ADAM VAR, ADAM!

Unknown | 10:51 | 0 yorum


 -KENDİSİNE İKTİSAT VEKİLİN ZAYIF, BECEREMİYOR, DİYORUM, ALINIYOR. MAARİF VEKİLİN BENİM HOCAM AMA, DİNAMİK ÇALIŞAMAYACAK KADAR YAŞLI, YERİNE REŞİT GALİB’İ KOYALIM, DİYORUM, ALINIYOR. ZİRAAT VEKİLİN DEĞİL TÜRKİYE ZİRAATİNİN, BİR ÇİFTLİĞİN BİLE HAKKINDAN GELECEK ADAM DEĞİL, DEMEK İSTİYORUM, YİNE ALINIP PARLIYOR. NEDİR BU ADAMIN SÖYLEMEK İSTEDİĞİ?

  Derin bir sessizlik. Atatürk bir süre sonra Salih Bozok’a dönüyor:

  -AMA, KABAHAT SENİN! YALOVA’DA O GECE BU MESELE BİTMİŞTİ. SEN ARAYA GİRDİN, BUGÜNE KADAR UZADI. Salih Bozok kendisine hitap edilince cevap vermek ihtiyacı duydu. Yumuşak bir sesle:

  -Ne üzüyorsun güzel canını Paşam, değiştirirsin olur biter dedi. Atatürk birden başını Salih Bozok’a çevirdi. Gözleri şimşekliydi:

  -NE DEMEK ‘’DEĞİŞTİRİRSİN, OLUR BİTER? DEVLET İŞLERİ, MAHALLE OYUNU MU?

  Bu açıkladığım olay bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmamıştır. (İsmet Bozdağ, Atatürk’ün Avrasya Devleti, s.117)

  Tam geceyarısı idi. Sofra kurulmuştu. Birlikte oturdular. Atatürk’ü saran öfke bulutları dağılmış, mavi gözlerine çalkantılı bir deniz heybeti veren şimşekler sönmüştü. Her zamanki gibi arkadaşlarıyla yarenlik ediyordu. Hiç uyumadılar…

  Horozlar öterken Atatürk:

  -MEMLEKET İÇİN YENİ BİR GÜN DOĞUYOR, dedi. HADİ HAYIRLI OLSUN.

   Kadehlerini tekrar kaldırdılar. Atatürk birdenbire:

   -ŞAŞARIM AKL-I PERİŞANINA AHMAK! diye bağırdı.

   Kılıç Ali de, Salih Bozok da bu sözü çok iyi bilirlerdi. Atatürk, kendisine budalaca bir şey söylendi mi, hep bu ‘’ŞAŞARIM AKL-I PERİŞANINA AHMAK’’ sözünü kullanırdı. Bu sabah saatinde bunu kime karşı söylediği belli idi. Demek bütün gece boyu İsmet Paşa’nın tutumunu için için düşünmüştü. Yine birden:

   -NE OLUYORSUN? dedi. BAKANLAR KURULU REİSİCUMHUR’UN KARŞISINDASIN! TOPLANTI, RESMİ BİR TOPLANTI. SEN BAŞVEKİLSİN REİSİCUMHUR SENİN BİR BAKANINI TENKİT EDİYOR. SEN, BU SÖZÜN KARŞISINA NASIL ÇIKARSIN? İÇKİ SOFRASI DEĞİL Kİ BU; YARENLİĞE, LAUBALİLİĞE TAHAMMÜL OLSUN. SEN HÜKÜMETSİN, HERKESİN TENKİDİNE AÇIKSIN. KARŞISINDA BİR DEVLET BAŞKANI OTURUYOR; SENİ TENKİT ETME HAKKINI TAŞIYOR. BİR RESMİ TOPLANTIYA NASIL İÇKİLİ GELİRSİN? (İsmet Paşa toplantıya alkollü geliyor, buraya dikkat!) NASIL, MAHALLE KAHVESİNE YAKIŞMAYACAK BİR AĞIZ KULLANIRSIN? ŞAŞARIM AKL-I PERİŞANINA AHMAK! (İsmet Bozdağ, Atatürk’ün Avrasya Devleti, s.120)

  ‘’Olay o akşam Çankaya’da Atatürk’ün sofrasına geldiği zaman, Gazi Paşa renk vermemiş’’ tabii alkışlayacaklar. Bu memlekete bu kadar yıl hizmet etti. ‘’Onu alkışlamayacaklar da sizi mi alkışlayacaklar?’’ diyerek sözü geçiştirmişti. Fakat sofradaki davetli konuklar izin isteyip ayrıldıktan sonra, Atatürk her zamanki yakın arkadaşlarıyla kalınca öfkesini belli etmeye başladı.

   -NE İSTİYOR BU İSMET? BANKALARDA, KIRTASİYELERDE, HİPODROMDA, ÇARŞIDA, PAZARDA BOY ÖLÇÜSÜ DAĞITIYOR. NE DEMEK BU? HALKA MAĞDUR GÖRÜNEREK BİZİ SUÇLAMAYA ÇALIŞIYOR BU ADAM. KENDİSİNİ BAŞVEKİLLİKTEN ALDIK AMA, BAŞVEKALETTEKİ KADROYU OLDUĞU GİBİ EMRİNDE BIRAKTIK. BAŞVEKİLDEN ALDIĞI MAAŞ FAZLASI 100 LİRAYI HER AY KENDİSİNE KESMEDEN GÖNDERİYORUM. İŞSİZ KALDI, SIKILIYOR DİYE KENDİSİNE LONDRA BÜYÜKELÇİLİĞİNİ TEKLİF ETTİK, REDDETTİ. NE İSTER BU ADAM?

  Atatürk burada durup, çocukluk arkadaşı Bilecik Milletvekili Salih Bozok’a hitaben:

  -BANA BAK, SEN YARIN PARTİ GRUBUNDA SÖZLÜ SORU VERECEKSİN. SORACAKSIN BU ADAMA, BİZDEN NE İSTEDİĞİNİ? NEYMİŞ HİPODROMDA, HALKIN OMUZLARINA BİNMESİNİN HİKMETİ, SORUP ÖĞRENECEKSİN! ANLATSIN! YARSIN İÇİNİ, GÖRELİM BAKALIM, İSMET NEYİN PEŞİNDEDİR?

  Sofradaki arkadaşlar Atatürk’ün hiç bu kadar sinirlendiğini görmemişlerdi. Bu durum içkili hallerindeki geçici öfkelenmelerine hiç benzemiyordu. Atatürk, Egemenlik meclisi’nden bu yana himaye edip, elinden tutarak yücelttiği İsmet Paşa’yı herkesten iyi bildiği için son zamanlardaki davranışlarından hoşnutsuzdu. Salih Bozok’a sözlü soruyu dikte ettikten sonra sofra, tatsız bir hava içerisinde dağılmıştı. (Kılıç Ali, Atatürk’ün Son Günleri)

   İSMET İNÖNÜ KONUŞMASI: ‘’Bendenizin terbiyeli bir adam olduğunu bilirsiniz. Benim resmi işlerimde olduğu gibi, hususi hayatımda da Atatürk benim velinimetimdir. En mühim resmi hayatımda ve karşılaştığım hadiselerin hepsinde muvaffak olmam için Atatürk çok emek vermiştir. Fakat kendisi silinmiş, fakat bütün muvaffakiyet şerefini bana vermiştir. Tabii bütün bunlar meydana çıkmamıştır. Muharebede de böyle yapmıştır. Sonra hususi hayatımda servetim olmamakla beraber, ama hususi hayatımda bu memleketin en müreffeh adamının hayatını ben geçirdim. Bunu bana Atatürk temin etti. Kendisi bir dilim ekmek yese, yarısını yedirmekten zevk alır. Onun için gerek resmi, gerek hususi hayatta kendisine ne kadar minnettar olduğumu taktir etmek kolaydır.’’ (06. 11. 1937, TBMM Tutanakları)

   Meclisteki celsenin kapanmasından sonra aynı akşam Çankaya sofrasına gelen Salih Bozok, İnönü’nün Atatürk’e iltifatlar yağdıran konuşmasını detaylarıyla anlatır. Daha sonra Çankaya’ya gelen konuşma metnini okuyan Atatürk, kendine özgü Rumeli şivesiyle:

   -‘’HADİ DE’’ MADEM MEYDANA ÇIKIP OYUNA BAŞLADIN, SONUNU DA GETİR. İLK DÖNEMEÇTE DAVANDAN VAZGEÇECEK OLDUKTAN SONRA NE DİYE ORTALIĞI KARIŞTIRIRSIN? BÖYLE BİR NİYETİM YOK DİYOR. BİZ DE KABUL EDİP BEKLEYELİM. FAKAT İSMET PAŞA’YI BEN BİLİRİM, BİZİM ZAYIF ANIMIZI KOLLAYACAKTIR… (Kılıç Ali, Atatürk’ün Son Günleri)

 Dipçe: WebmasterSitesi-Aklın ve Bilimin Işığında - https://www.facebook.com/photo.php?fbid=452644181492645&set=a.241393319284400.54813.241313655959033&type=1&theater

Yayının oluşturulma tarihi: 30 Mayıs 2013

Category: ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

0 yorum