"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

ERASMUS'un İç Yüzü

Unknown | 10:28 | 0 yorum

Yılmaz DİKBAŞ: Erasmus Programının Türkiye'deki üniversitelerde uygulanması sürecinde, Türk gençlerine önce dillerini hor görmeleri öğretiliyor, kırık dökük İngilizce öne çıkarılıyor. Daha sonra 'resmi tarih' karalamasıyla Kurtuluş Savaşı tarihi bile doğru öğretilmemiş öğrenciler geçmişlerinden soğutuluyor, hatta suçluluk duygusu içine sokuluyor. Kökeninde Hıristiyan dini olan Avrupa kültürü, gerçeklerle bağdaşmayan abartılı övgülerle çocuklarımıza şırınga ediliyor. (İğfal, Asya Şafak Yayınları, sayfa: 32)

TC Nur Keşli: Benim kızım da gitti, ama bahsettiğiniz etkilerin hiçbiri yok. Hatta nefret etti Avrupalılar'dan. Bu biraz da nasıl bir ailede büyüdüğünüz ve nasıl bir altyapıya sahip olduğunuzla ilgili. Genelleme yapmak yanlış.

     Bir de, Da vinci programı var, sanat dallarında okuyanlar gidiyor. Ona da başvurmuştu. Önce resim ve iç mimarlık okudu, sonra bilgisayar müh. ile Erasmus yaptı. Bahsettiğiniz değişime uğrayacak tipler, zaten; bu ülkeye yabancı, yabancı müzik dinleyen, sinemadan çıkmayan(hepsi yine yabancı filmler), genellikle büyük kentlerde büyüyenler, ailesinde ya baskı görmüş ya da hiçbir inanç adına eğitim alamamış gençler. Ama, onları; Uşak'tan, İstanbul'a gönderince de zıvanadan çıkıyorlar zaten.

   Ayrıca, ''Work and Travel'' diye saçma bir olay var ki, 2000 dolar civarında para verip ABD'de amelelik yapıyorlar.

   İngilizce öğreneceğiz diye AU PAİR gibi bir şey var. Onunla da, aile yanında kalıp; çocuk bakıcılığı, ev temizliği v.b. bütün işleri yapıp, yani hizmetçilik yapıp, dillerini geliştirmeye çalışıyorlar. İngiltere kitap satışı, dil eğitimi v.b. işlerden büyük paralar kazanıyor. ABD'ye giden 40 bine yakın öğrenci var. Yurtdışında eğitim alan öğrenci sıralamasında dünya da 10. olmuşuz. Bu işin parasal bir yanı da var. Ama, Türkiye'de devlet memuruna bile İngilizce bilme koşulu koyarsan, KPSS'de dil puanını sorarsan ki bir çok alanda ihtiyaç yokken, uluslararası şirketlere, Erasmus yapmayanı neredeyse kapıdan almıyorlar torpilin yoksa. 2000'de, Yavuz Bülent Bakiler'in söyleşisinde, o da, buna değinmişti aslında. Biz de farkındayız, ama torpilimiz yok. Çocuk, gitmek zorunda. Ayırca her önüne geleni de almıyorlar. Erasmus' la anlaşmalar bitirilecekmiş, yerine Farabi programı getirilecekmiş. Avrupa'ya göndermeyecekler sanırım.

   Atatürk de, birçok kişiyi yurtdışına gönderdi, ama onlar niye değişmeden geldi. Osmanlı zamanında, yurtdışında eğitim görenlere de bakarsanız hepsi bahsettiğiniz gibi yozlaşıp gelmiş. Yani iyi bir altyapı olursa sorun değil, hatta katkısı var ama altyapı eksikse o her yerde değişime uğrayabilir. Yurtdışına çıkmasına gerek de yok yabancı dizileri seyrediyor onlar zaten.

   Bu program; politik bir amaca hizmet etmek için kurulmuş olabilir. Ama, başucu kitabı Kuran, Nutuk ve Safahat olan bir kişi: Yani; Starbuks'a gitmiyor, Nike giymiyor, kendi giysisini kendi dikiyor, ud çalıyor, biraz da bağlama, tv seyretmiyor, yabancı sinema sevmez, yazılım hakkındaki kitaplar hariç yabancı yazarlara bile mesafeli olan bir kişiyi kimse yurdundan ve milletinden soğutamaz.

   Sizin değişti dediğiniz insanlar, zaten değişimi canı gönülden istiyor. Onun için notunu yükselten, dil kursuna gidip vurgularını geliştirmeye çalışanlar bile vardı. Oraya gidince, arkadaşları, ellerine İncil vermiş, içine de para koymuşlar. Ama, ben küçükken okutmuşum dört kitabı hepsinin ne anlattığını bilir. 1.sınıftayken Yunan mezalimi adlı bir kitap verdim eline, 20 sayfadan sonrasını okuyamadı, yapılanlardan korktu. Bu şekilde yetişen bir insan nereye giderse gitsin değişmez, değişemez. Hatta, onu tanıyıp müslümanlığı seçen oldu. Yani, sağlam temeli olan değişmez, değiştirir. Türk kahvesi, Türk yemeklerini, Türk Sanat Müziği'ni dinlemek zorunda kalmışlar. Sırf aralarına girmek için şekilden şekile giren de var, onlar başka.

   Şu bir gerçek: Değişmeye açık olan insan, her yerde değişir. Bu bir cemaat evi de olabilir, dil kursu da olabilir, yurt da olabilir, yaz kampı da olabilir. Bu değişim programları bu amaçla açılsa bile her katılan öğrenci, her başvuran öğrenci, aynı amaçla başvurmuyor. Ama, hepsindeki ortak amaç: Yurtdışındaki ülkelerde, buradaki gibi ezberci bir eğitimin olmaması ve uygulamaya dönük bir eğitimin verilmesi. Tıp fakültelerinde bile kadavra olmadığı için, son on yılın soruları adlı kitapları okul kırtasiyesinden alıp geçer not alan doktorlar var. Bir çok devlet okulu bu şekilde.

   Özel okullarda ise; burslu okuyanlar çok fazla emek veriyorlar, paralı okuyanlar da yaz okulunda geçiriliyor. Bu, ülkenin gerçeği. Dört işlem çözemeyen çocukla, aynı sınıfta matematikten tüm soruları çözmüş insanlarla okuyup aynı diplomayı alabiliyorsunuz. Ama, Avrupa farklı. İşte oradaki eğitim sistemi farklı olduğu için, buradan 4 zerinden 3.5 - 4'le giden öğrenci 2'nin üstüne anca çıkabiliyor. Çünkü, her şey uygulamaya dönük, kopya yok, geçmiş yıllarda çıkmış soru ezberleyip geçme yok.

   Bir diğer neden: Çokululsu şirketlerin, bu eğitimi alanları iş başvurusunda bir adım öne alması. Kızım yazılım mühendisi sonuçta. Yazılım; yurt dışında doğan ve orada gelişmiş bir şey ve anadili de İngilizce.

   Bir diğer tanıdığım 40 yaşında. İTÜ'de uçak mühendisliği okurken ABD'ye gidiyor ve mezun olunca da Boing'de çalışmaya başlamış(Ama, Türkiye de, TAİ işe almıyor).

   Kızımın arkadaşı makine mühendisi ve Almanya'ya gitti. ''Burada Ford'da parça birleştireceğime; orada parça üreten, üretim yapan mühendis olmayı istiyorum.'' dedi.

   Bir başka tanıdığım inşaat mühendisi. Burada kare dikdörtgenin dışına çıkamıyorlar, ama İsveç'te; katlanır bina şantiyesinde, katlanır ofis ve ev yaptılar.

   Türkiye'de üretim yapamıyorsunuz. Bu birinci sorun. Yazılım, sanat ve mimari dışında tabi. İkincisi; bilime ve araştırmaya maddi destek verilmiyor. Para veren, adını vermeye gerek yok, bilim örgütleri bile artık yandaşa kaynak sağlıyor. Şimdi, Türkiye'de: Uçak yapabilecek; araba, makine, telefon, bilgisayar üretebilecek mühendisler, hep yurtdışındaki okulların yetiştirdiği insanlar. Ülkeye dönseler, burada bir çok engelle karşılaşıyorlar. O yüzden, beyin göçü kaçınılmaz oluyor. Asıl sorun bu. Diğer sorun, eğitim sistemi. Ülkede kafası çalışan beyinlerin önünü açtığınız sürece onlar bu ülkeye hizmet etmek ister, ama Aselsan mühendisleri ya da İran'daki nükleer alanında çalışan mühendisler gibi sağda solda ceset olmak istemez kimse. Düşman kim belli değil, bu ülkeye hizmet etmeye çalış ama senin ipini çeksinler. Erasmus'a katılan öğrencilerin geneli, solcu ailelerde büyümüş insanlardan oluşur. Milliyetçiyim diye takım elbiseyle adam döven insanlar Türkçe'yi bile zar zor konuştukları için bu programlara isteseler de gidemezler. Eğer onların seviyesini yükseltebilirseniz, çıkışta adam dövmek yerine bir dil öğrenebilirlerse, bu oyunu tersine çevirmek de mümkün olur. İstediklerini alamazlar.

Ercan Topçu: Erasmus'un zararından 10 kat daha faydası var. 2011 yılında gitmiştim, gittiğim her yerde; kendi kültürümü, dilimi ve hatta yemeklerimizi bile öğrettim diğer insanlara. Birçoğu; ülkem ve insanım hakkında daha çok şey biliyor artık. Bu paylaşımı olumsuz buluyorum. İnsanın içinde dilini kaybetmek varsa, bunu her türlü yapar. Erasmus programı, bence, kültürü tanıtmak için biz gençlerin önüne çıkmış bir fırsat. Ben, güzel bir şekilde değerlendirdiğimi ve Türk dilini, kültürünü elimden geldiğince yansıttığımı ve öğrettiğimi düşünüyorum. Bu gönderiye hiç katılmıyorum, diyebilirim.

Alper Dağlı: Bence, Erasmus'un bir sıkıntısı yok. Sıkıntı olan şey: Bu gençlerin, Erasmus'a hangi anlayışla gönderildiği. Bilim öğrenmek, yeni kültür öğrenmek kötü bir şey değil tabi ki, fakat bu insanlar kendi milletini alçak görmeyi öğreten bir anlayışa sahip olmamalı.

Mehmet Bahadır Durmaz: Erasmus yapanlar, savunuyorlar haklı olarak, ama bir de işin politik yönünü düşünün.

Muharrem Armağan: Zâten, bu Erosmus'un geçmişi de çok temiz değildir. Öğrenci değişim programları geliştirilip yaygınlaştırılamaz mı ?

Murat Zkn: İnsanları yönlendirmeye çalışmaktansa, insanlara gerçekler ışığı altında; doğru ve düzgün eğitim verilse, bence bu tür düşünceler olmaz.

   Biz evladımıza gerçekleri göster(e)mez isek, onun da gittiği ortamda, arkadaşlarının ya da sözde öğretmenlerinin düşüncesini kabul etmesi gayet doğal olur. Bence iyi bir eğitimin yanında çocuklarımıza biraz araştırmacılık ruhu verebilirsek ki, sadece kendi inandıklarını değil, karşıt görüşü de araştırıp öğrenmeliler. Eğer, saf ya da inadına hareket etmiyorlarsa, doğruyu kendileri seçebilirler. O kadar olgun olamıyorlarsa da, kötü niyet ararım.

Çağrı Özkan: Erasmus'un yapılış amacı kötü olsa bile, batı, kendini o kadar yüksek görüyor ki, Erasmus asıl amacına ulaşamıyor. İspanya da Erasmus'la 13 ay kaldım. Zekâ ve algı seviyesinde sorun olmayan her Türk genci gibi bende de, orada; kültürümün, milletimin ve tarihimin yüceliğini bir kez daha anladım. Orada insanların ne kadar yapay şeylere, bu benim kültürüm deyip devam ettirmeye çabaladığını görünce onlara gülmekle beraber, bizim bu konudaki zafiyetimizi görüp utandım. İçtiğimiz bozanın en az 2000 yıl, çektiğimiz halayın en az 2500 yıllık (Çin kaynaklarında ad ve tanımlarının geçtiği tarihi baz alarak yazdım onlara kayda geçmeden evvelde mutlaka bunlar az ya da çok zaman önce vardı.) tarihi var kaçımız bundan haberdarız? Erasmus'un, insanın bakış açısını geliştirmesi, ufkunu genişletmesinin yanında, ahlaki yıpranmaya sebep olduğu da bir gerçek.

Kültürel Soykırım: Belirtmek isteriz ki, Erasmus gibi programlar: Batı kafasında kuşaklar yetiştirmek üzere gerçekleştirilmiş oluşumlardır. Değişim programına adı verilen Desiderus Erasmus, Türk ve Müslüman karşıtıdır. Hristiyan olmayan milletlere karşı son derece aşağılayıcı ve nefret duyguları içeren sözleri vardır. Bu isimler durup dururken seçilmiyorlar. Ve ayrıca, kendi dilini, kültürünü başka insanlara tanıtan gençlerimiz olduğu kadar, "İngilizce olmazsa olmaz", "Ah Avrupa canım Avrupa" düşüncesi işlenerek ülkemize döndürülmüş gençler de azımsanamayacak kadar çoktur. Bu durum şimdiyi değil sonrayı ifade eder.

   Toplumların ömrü çok uzundur, o halde değişim de uzun süre içinde yavaş yavaş gerçekleşir. Düşününüz ki okuduğunuz üniversite şehrine bağlılığınız başka şehirlere olan bağlılığınızdan fazladır. Orada; anılarınız, arkadaşlarınız ve yaşanmışlığınız vardır. Aynı durum, Erasmus ile yurt dışına gidip orada yaşayan insanlarımız için de geçerlidir. Bu olumlu kullanılabileceği gibi, olumsuz olarak da kullanılabilir. Değerlendirilmesi gereken şey, bu tip programların altında neler yattığı, gençlerimize oralarda neler öğretildiği, "özgürlük ve demokrasi" kılıfı altında hangi düşüncelerin aşılandığıdır.

   Ne yazık ki, İngilizce merkezli Amerikan ve Avrupa düşüncesi, başka kültürlerin insanlarını tek merkezde toplayarak aynılaştırma hedefi güder. Böylece, bağlılığın koşulsuz ve sonsuz olması hedeflenir. Bilinmesi ve düşünülmesi gereken budur.

Dipçe: https://www.facebook.com/photo.php?fbid=612804842072006&set=a.484566158229209.115230.315871708431989&type=1&theater

Yayının oluşturulma tarihi: 28 Haziran 2013

Bugün: 25 Ağustos 2013, Kuvayı Milliyeci

Category:

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

0 yorum