5 Eylül 2013 Perşembe

ATATÜRK: Türk Milleti ve Türk tarihine genel bir bakış

 
   Bizim Türk Milletimiz, eski ve şerefli bir millettir. Zaten, Orta Asya’nın, Altay yaylasında yetiştiği için kartalın üstün niteliklerini daha gençliğinde kazanmıştır; tâ uzakları görür, hızlı bir uçuşu vardır ve bu ruhu barındıracak kadar kuvvetli bir beden sahibidir. Zaten maddî olsun, manevî olsun hiçbir sıkıcı sınır içinde durmaz yaradılışta olduğundan yüksek anayurdunun, dünyadan uzak vaziyetine karşı isyan etmiştir. İşte o zaman bu ilk Türkler, başlarını alarak dünyanın hem doğusuna hem batısına yayıldılar. Yılmaz atalarımızın bütün bu ilk akınlarıyla bugünün Türk milleti olan bizler pek fazla ilgiliyiz. Ancak, en büyük ilgimiz onların Çin büyük duvarını paralayarak o zamana kadar korunabilmiş Çin uygarlığının tâ yüreğine sokulmalarına yahut kuzeybatıya doğru dönerek geniş İskandinavya bölgesine girmelerine ait olmadığı gibi, tarihin Attilâ dediği büyük bir Türk komutasında Orta Avrupa’ya akın etmesine veya kardeş milletlerin bu gibi istilâ hareketlerine de bağlanamaz.

   Biz, doğal olarak ve başlıca o grupla ilgiliyiz ki tam batı yönünde Yakın Doğu’ya doğru gelerek, bugün Sümer uygarlığı, Hitit uygarlığı denilen uygarlıklarla Anadolu’nun başlıca tarihten önceki uygarlıklarını kurmuşlardır. Batı uygarlığı, Asya kıtasındaki insan denizinin bu birbirini kovalayan dalgaları önüne bir büyük set kurdu ve bu set en sonra Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu şeklinde meydana çıktı. Bu imparatorlukla atalarımız dövüşmeye başladılar.

   Zafer tam pençemize girerken bu sefer batıdan gelen başka bir dalga -Haçlılar- Anadolu’ya saldırarak kesin zaferimizi, yani büyük savaş ödülü ve geniş imparatorluk sembolü olan İstanbul’u almamızı tam iki yüz yıl -1453 yılına kadar- geri bıraktı.

   Biz Türkler, her çağda doğunun kılıcının keskin ağzı idik. Lâkin gitgide birçok levanten* unsurlar biz galiplere karıştıklarından, Osmanlı İmparatorluğu denilen o milletler karması ortaya çıktı. Bu Osmanlı İmparatorluğu, memleketteki Türk unsurunu Avrupa içlerine karayel (kuzey-batı) yönünde iki büyük met dalgası halinde kullanmakla istifade etti. Kanuni Süleyman zamanında, aradaki bütün Balkanlarla ötelerini zapt ederek Viyana kapılarına dayandı. Türklerin bu yönde ikinci dalgalanışı Dördüncü Mehmet zamanındadır ki, o da aynı derece cengâverane ve zaferlidir. Osmanlı İmparatorlu İ: U. biz kahraman Türkler nedeniyle bir büyük devlet oldu ve dinimiz olan İslâmiyet üzerine büyük bir ruhanî örgüt yapıldı.

   İşte bu devlet ile ruhanî örgüt çok kuvvetli bir kuruluş halinde İstanbul’da birleştiler. Orada kahraman Türk, saray entrikalarına ve ruhanî örgütün nüfuzuna mağlûp oldu ki, bu iki kuruluş egemenlik merkezlerinden tâ uzakları ve Avrupa, Anadolu ve Kuzey Afrika’da-ki bölgeleri ve yönetiyordu. İşte birinci büyük tablomuz burada bitiyor. Bu tablo Türkler tarafından boyanmış süslenmiş iken bu cengâverler şimdi saray entrikalarından bunalarak arka plâna atılmışlardı.

   Tarih yürüdü. Bundan sonra Türk İmparatorluğu, batı uygarlığına karşı kendisini Türk silâhlarıyla değil, daha ziyade batı devletlerini birbirine düşürmek suretiyle savunduki bu devletlerin siyaseti de İstanbul’u ve Boğazlan istemekle birleşiyordu. Avrupalılar bize “Avrupa’nın hasta adamı” adını verdiler ve her tarafta birçok miras davacıları türedi. En sonra batı devletlerinin arasında Büyük Savaş çıktı. Biz de, Küçük Asya’da ticarî çıkarlar arayan merkezî Avrupa devletlerinin Yakın Doğu tutkularıyla bu savaşa sürüklendik. (1932)

                                                                                           Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk 


Dipçe: General Sherrill, Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik,Çev: Ahmet Ekrem, 1935, s. 88-89

Yayının oluşturulma tarihi: 4 Eylül  2013 

Bugün: 5 Eylül 2013, Kuvayı Milliyeci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder